29 Şubat 2012 Çarşamba

Güz mektupları -2-

Şu güz bir geçse de rahatlasam. Bu mevsim bitmeden hüzün bırakmaz yakamı, bilirim


 Annemin güzleri sakin geçerdi. Duygusal geçişten söz ediyorum. Belki de çocuk aklımla bana öyle gelirdi.

Salçaydı, turşuydu, reçeldi derken pür telaş kışa girerdi zaten. Güzün ona hüzün getirdiğini hiç bilmem. Belki de ben bilemedim.


Mutsuzluğa vakitleri kalmazdı sanki. Misal her perşembe, annemin çamaşır günüydü. Müstakil evimizin bahçesine kara kazan kurulur, beyazlar sakız gibi olana dek kaynatılırdı. Gün içinde çöp dökmeye giden komşu kadınların, avlu duvarına yaslanıp annemle yaptıkları ayaküstü muhabbetlerin tadı da başkaydı.

 Kazanın altını harlamak benim görevimdi. Her harlayışın ardından duvarın kenarına siner, ellerimi çeneme dayardım. Bıkmadan annemi izlerdim. En sevdiğim filmi izler gibi. Hiç yorulmaz mıydı bu kadın! Her gün yapacak bir işi olurdu zaten. Hele de ekmek yapma günü vardı ki, evlere şenlik! Bir yandan bazlamalar pişer, bir yandan yenirdi. Muhabbet gırla tabii. Bir de bakmışız akşam olmuş. Gün kararınca yorgun ama huzurlu uyuyuverirdik.

 Duvarın dibine sinmiş küçük kız hiç büyümüyor. Çoğu zaman hayatı oradan seyrediyorum. Bazen beni üzen insanları, duvarın dibinden fırlayıp leğenin başında duran anneme şikayet edesim geliyor. Annem de onları, kazandaki çamaşırları bastırıp durduğu oklavasıyla bir güzel sopalasa istiyorum.

 Babam ise hayvan delisiydi. Bir gün köpek getirirdi eve, bir gün koyun, bazen de bir kasa civcivi döküverirdi avluya. Onları yemleme işini başıma bela etmese yine gam yemeyecektim. Her gün, elimiz yüreğimizde bekler dururduk, acaba bugün ne gelecek eve diye. Adamcağız köyünü özlermiş de biz bilemezmişiz.


Nasıl bir fanteziyse artık; bir gün tutup eşek getirmişti eve. Evet evet, bildiğin eşek.

Söz de dinlemezdi rahmetli. Neyse ki ev bahçeliydi. Ne kadar yapma, etme dediysek de, “Bahçede bakarım ben buna, karışmayın yahu!” diye tutturdu. Bahçedeki kayısı ağacına bağlayıverdi hayvanı. Eşek anırmasından geceleri uyuyamaz olmuştuk. Tek uyuyamayan biz değilmişiz Allah’tan. Komşular üç gün sonra sapır sapır dökülmeye başladı kapıya. Zavallı hayvanın köye dönüşü mutlu sondu biz, komşular ve eşek için. Bazen olur öyle; kimilerinin hüznü kimilerine halaydır.

 
 Beynimin arka odalarından biri tozlu bir arşivi andırıyor. Kara kazan, Karakaçan, reçeller, turşular, eşek anırmaları.. Hepsi özensiz üst üste yığılmış. Hangisini çeksem, ötekisi düşüyor önüme. Atsam atılmıyor, satsam satılmıyor.

Bu yüzden sirkülasyon iyi bir şeydir.

 İnsan en çok güzün özlüyor kaybettiklerini. Kolu bacağı dökülürken doğanın, ben de dökülüyorum.

Arka odanın kapısını çekmeliyim şimdi. Yine gelirim. Sözlerimin hiç birini tutamamış olmam, bundan sonrakileri de tutamayacağım anlamına gelmez.

Geleceğim, söz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder