26 Ağustos 2012 Pazar

Şizofrenik saçıntılar

                      -I-

- Tık tık..
-Şimdi gelme, kendimde yokum zira.
-Kahve?
-Bak o beni kendime getirir işte.
-Nasıl olsun peki?
-Köpüklü lütfen.



                    -II-

- Biliyor musun?
- Neyi?
- Balkondaki çiçekler ile ruh halim arasındaki doğru orantıyı.
- Ne durumda peki?
- Ruh halim mi?

- Hayır, sardunyalar.
- Hepsi soldu.


                -III-

-  Şikayet etmek acziyettir değil mi?
- Bazen evet.
- Makam Tanrı ise de mi?
- Hayır, bu konuda rahat olmanı ister O.
- Bu kekin yanında en iyi ne gider bilir misin?
- Ne?
- Gazoz. Hani bir zamanlar kapakları ceplerimizi doldururdu.
- Şimdi neredeler?
- Hepsi uzakta. Tıpkı çok sevdiklerim gibi.


-              IV-

- Şu karşı binadan çıkan süslü püslü insanları görüyor musun, nasıl da hayat dolular.
- Görüyorum, yürüyüşlerine baksan dünyanın en mutlu insanları sanırsın.
- Bu sıcakta üşenmemiş, giyinmiş, kuşanmış makyaj yapmışlar, sahteliklerine sahtelik katmışlar.
- Kışın daha gerçek sanki herşey öyle mi?
- Evet kışın kar yağarken herşey daha masum gelir bana.
- Birer çay daha?
- Üzgünüm. Pazara gitmeliyim şimdi. Başka sefere belki.


              -V-

 - İyi kalpli bir insan olduğuma inanıyorum
- Bunu da nereden çıkardın?

 - Pazara gittiğimde diyelim ki kızılçık aldım, elimde kızılcık poşetiyle başka bir kızılcık satıcısının önünden geçerken, adamın poşetime baktığını düşünüyorum ve o an yüzüm kızarıyor.
- Fazla yaşamazsın sen.
- Uzun yaşamak aptalların derdidir zaten.


            -IV-

Bazen inaılmaz bencil olduğumu düşünüyorum.
- Yine ne oldu?
- Bir cenaze törenine katıldığımda çok üzülüyorum.
- Bu gayet insani, rahat ol.
- Sorun bundan sonra başlıyor ama. O tabutun içinde yatan ben olmadığım için korkunç bir sevinç duyuyorum.
- Pisliğin tekisin sen!
- Hangimiz değiliz ki.


9 Ağustos 2012 Perşembe

Bulaşık mı dedi biri?

Orhan Pamuk, Yeni Hayat isimli romanında, etkilendiği kitap ile arasında duygusal bir bağ kurduğunu ifade etmek amacıyla sayfalar dolusu bir girizgah yapar. Ona bir insanmış gibi davranır neredeyse. Ben de mutfakta her daim yığılmış halde duran bulaşıklarla aramda özel bir bağ kurduğumu söyeyebilirim. Misal bulaşıkların yolumu gözlediğinden adım gibi eminim. Ben olmasam onlar bir hiçler. Onlar olmasaydı hayatımda, ben de bir nihilist olabilirdim ama değilim. Anlam yüklerler kadına, en azından bana.
Gece gündüz ellerinden sevgi ve merhametle tutmamı beklerler. Fakat bu merhamet ve sevgi tek taraflı değildir. Zaman zaman benim de onlardan medet umduğum olur. Tabiattaki su döngüsüne benzer tatlı bir akım vardır aramızda.
Bulaşıklar, sığındığım gölgeliğimdir. Onların başına geçtiğimde kutsal bir mabede girmişim gibi arınırım. O an kafamdan geçenleri ne kimse bilir, ne de sorgular. Bir yerde tek başıma dursam ve gözlerim uzaklara dalsa, en yakınımdakiler hemen irdelemeye başlarlar. İşin yoksa izahat ver. Ama bulaşıkları yıkarken yılan bile dokunmaz.
Oysa ben oradayken ne ihtilaller yaparım, ne terk edişler ne vuslatlar yaşarım, bunu bir tek ben bilirim.Kimse de bilmek istemez niyeyse. Gözümün önünde köpüren rengarenk su damlacıklarının içine ne hayaller sığdırırım. Küçük bir kasabaya yeni kurulan açık hava sinemasına giden mahallelinin heyecanıyla tutuşurum bu yüzden. Tüm aile iç dünyama tek kişilik biletimi güle oynaya keser. Bir başıma geçmişe ve geleceğe doğru dört nala koşarım.
Bulaşıklar diyorum. Hayatımıza isteyerek ya da istemeden bulaşan ne varsa tel tel çözülür bulaşıkların başında.İyisiyle, kötüsüyle. Böyle.