30 Nisan 2013 Salı

Çitlenmiş çekirdek

Markette çitlenmiş çekirdek gördüm. Bele paketlenmiş. Lan yoksa bir grup emekçi kardeşimiz mi çitledi ki bunları!

Kral benim

Sonra bir gün işgüzarın biri şikayet etmiş beni il milli eğitim'e. Neymiş efendim, kıyafet yönetmeliğini ihlal etmişim. İyi etmişim. Ha bak şimdi serbest, kimse kimseye karışmıyor. Demem o ki ufku geniş kadınım ben. Zaten benim gibi insanlar hep bir on yıl geç anlaşılırlar bu memlekette. Neyse canım, okula milli eğitim müdürü teşrif etmiş. Üşenmemiş ilden kalkmış gelmiş.Maksat hadiseyi didiklemek. ...Ben dersteyim bu arada. Önce okulun hademesi sınıfıma buyurdu. "Hocaanım, ilden müdür geldi, hakkınızda şikayet mi ne varmış, sizi çağırıyor aşağıya."
- Mümkünü yok gelemem. De ki niye?
-Niye?
-Niye olacak, dersteyim çünkü. Şimdi ben dersi bırakıp aşağı insem ve bu çocukların başına bir şey gelse, bunun hesabını kim verecek?
- Kim verecek hocaanım?
- Ben tabi. Hadi git şimdi aynen böyle söyle aşağıdakilere. Bak halen duruyor!
Aradan beş dakika geçti, okul müdürü kapıda belirdi. Bir okul müdürü kapıda ancak bu kadar belirebilirdi:
-Buyrun müdürüm, bir şey mi vardı?
- Hocaanım, il milli eğitim müdürü aşağıda ifadenizi almak için bekliyor. Haber de yolladık size. Niçin gelmediniz?
- İyi de gelemem ki, dersteyim şu an. Hatta şu an farkında mısınız ama dersimi bölmektesiniz. Ders bitsin, gelirim. Kendilerine bir çay söyleyin benden olmazsa.
Velhasılı gözüm, il müdürünün tepesi atmış bu durum üzerine, çekmiş gitmiş.
İşte o gün döndüm ve kendime dedim ki:
- Kralsın sen kral!
O gün bugündür hiçbir şey olamamışların kralıyım.

29 Nisan 2013 Pazartesi

Dışına taşmak



Anasınıfındaki öğrencilere boyama etkinlikleri yaptırılırken, resmin dışına taşmaması yönergesi verilir. Oysa ki dışa taşmak iyidir canlarım. Dışımıza taşmayalım da içimize mi taşalım? Derdimizi dışımıza değil, içimize atmamızın nedeni çocukluğumuza dayanır. İçimizde göz göz yaralar açılması iş bu sebepten ötürüdür. Ufkumuzun darlığı, hatalara göz yummayışlarımız, yargılamalarımız hep ama hep vakti zamanında çerçevelerle çizdiğimiz resimlerin dışına çıkamayışlarımızdandır. Halbuki bıraksalardı da taşsaydık. Coşsaydık filan. Fena mı olurdu?

28 Nisan 2013 Pazar

Serdar Ortaç şarkılarındaki mantık arayışım

"Aşk bu kızılötesi
Yaralı müzesi
Hareket edemem!"
Serdar Ortaç şarkısı. Yeni nesille aramda ciddi bir kuşak farkı olduğunu kabul ediyorum a dostlar. Ben yok anlamak bu sözlerden bişi.

Dahi anlamındaki "de"

Dahi anlamına gelen "de" yi ayrı yazmak öyle böyle bir mevzu degildir. Bir tür kendini dogru ifade edebilme yetisidir. Kişinin ne kadar kitapsever oldugu hakkında karşısındakine ipucu verir. Önemsemek gerekir.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Özünde iyi bir insan

Şu "özünde iyi bir insan" sözü ne kadar da ifrit olunası. Özünde iyi bir insan ne lan. Manyak mısnız siz olm? Bir insan ya iyidir, ya kötüdür. Size karşı yani. Ha aynı insan size kötü, başkalarına iyi olabilir bu ayrı mevzu. Mühim olan size karşı nasıl olduğudur. Özü ayrı sözü ayrı insan, insan bile değildir benim hesaplarıma göre. Bu benim hesabım tabi. Herkesin hesabı kendine. Misal dünyanın gelmiş geçmiş diktatörleri de özünde iyi bir insandır. Sonuçta hepsinin insanlık adına büyük hedefleri vardı. Yok muydu? Onu bırak ben yılandan çok aşırı feci korkarım misal. Yalandan korkmam, yılandan korktuğum kadar. Ama o da özünde iyi sonuçta. Doğal denge, besin zinciri filan. Yani bana "özünde iyi bir insan"la gelmeyin sevgili Romalılar. Canlarım. Özünde kötü bir insan olsun varsın. Fakat bana iyi davransın. Canımı yesin. Yemesin mi? Yesin onu ninesi, yesin onu dedesi. Sonunu bağlayamadım, farkındayım. Ama özünde iyi bir yazı.

25 Nisan 2013 Perşembe

Japonlarda en ayıp şey

Japon bi arkadaşim vardı. Keiko. Birgün muhabbetimiz sırasında ona "siz japonlarda en ayıp şey nedir diye sormuştum. Bana "biriyle tanıştıgında ona ne iş yaptıgını sormaktır" demişti. Bizde ise ilk soru budur. O gün bugün bana da ayıp gelir oldu bu soru. Japon muyum neyim?

Şık giyimli eşkiyalar

Etilerde bi restoranda bir şişe su 8 liraymış. Olmaz da kazara yolum düşse oraya, bogazıma bi şey takılsa muhtemelen bi köşeye çekilip kelimeyi şaadet getiririm. Hayır, geçen kızlarla bi yerde yemek yedik sonra hesabı ödemeye gittik. İçmedigimiz suyun parasını almaya kalkmışlardı deyyuslar. Alamadılar ayrı konu. Modern dünyanın eşkiyaları bunlar

Öyle bir geçer zaman ki ne zaman biter?

 
Bir ailenin başına gelebilecek bütün felaketlerin geldigi, geriye başka felaket kalmadıgı için bu dizinin bu dönem bitecegini tahmin ediyorum. Stop.

Yemek programı sunmak

Şu yemek prog. sunan bağyanlar ne ka sakin, ne ka dingin. Ben kendimi düşündüm de bir an yemek prog. sunan biri olarak; elinde sigara, agzından küfürler savurarak "ulan var ya sadece sevdiklerine yemek yapmalı insan , baktınız sevemiyor musunuz alıyoruz bir çay bardagı arsenikli suyuuuu, jülyen jülyen kesilmiş mantarlarımız üzerine boca ediyoruzz" filan...

Gözde meslekler

İsim analiz uzmanı diye bir meslek var. ha şimdi tv' de gördüm. yıpranmış saç uzmanından sonra en etkilendigim meslek bence.stop.

Ben burdan atlarım

"Ben burdan atlarım" adlı yarışmayı ilk duydugumda "intihar" programı filan sandıydımdı.

Shot

Bugünkü muhabbetin arasında feys fotolarından birinde kızın biri tekila içerken bi resim atmış. Bahar, burcuyla bana sordu " tekila limon tuz üçlüsüyle yapılan eylemin neydi ya adı hımm shut mıydı?
Valla baharcım bana sor şalgamı, lahmacunu, çiköfteyi, mırrayı tarihini anlatayım sana. Tekila bizi bozar gözüm annadın mı?
dedim.

Shotmuş.

Tanrım! Bu ses! Bu ses!

Şu popüler şarkıcıları tesadüfen dinlemelerimde sadece bana mı hep aynı şarkıyı söylüyorlarmış gibi geliyor, bilemedim.

21 Nisan 2013 Pazar

Ölümü kabul etmek

Babam aklıma geliyor bazen. Ama son görüntüsüyle her seferinde. Nasıl mı? Dur anlatayım. Ben Şanlıurfa'ya gidiyordum bir gün. Göreve yani. Otobüs terminaline kadar getirmişti beni. Sonra ben otobüse bindim. O bana aşagıdan el sallıyordu. Sanki bir daha birbirimizi hiç göremeyeceğimizi tahmin etmiş gibiydi. Böyle nasıl desem, buruktu. Keşke gurbet ellere hiç göndermeseydim seni, dermiş gibiydi. Ya da bu son veda bak! İyi bak bana, gibi. Dememiş de olabilir. Sonra aradan üç beş ay geçti. Ölüm haberini almıştım. Koşa koşa memlekete döndüm tabi. Babam İstanbul'da ölmüş meğer, ölüsünü bekledik bir gün, bir gece. En uzun geceydi işte o. Gün doğumunu en son o zaman izledim belki de. Çünkü gün doğumları, bir babanın ölüsünü beklemekle aynı şeydir kimileri için. Gün doğdu ve babam geldi. Yani ölüsü. Bahçede ölüsünü yıkadılar filan. Yakınları tek tek ölüsüne bakmalıymış dediler. Adetmiş işte nebleyim ben. Herkes baktı, sıra bana geldi. Bakmam dedim. Bakamadım. Bakmadım. Kollarımdan filan zorla çekmeye çalıştılar. Bakmazsan acın uzun sürer, dediler. Olsun, dedim. Dayanırım ben. Meğer büyük sözü dinlemek lazımmış arada. Ben hiçbir zaman büyük sözü dinlemedim ki. Bütün hatalarım bu yüzdendi belki de. Bu da öyle. İnsan sevdiklerinin ölü yüzünü görünce, ölüme ancak o zaman inanırmış. Yoksa inanması güç. Kötü bir şaka gibi ölüm.
Hele de babalara ölüm hiç yakışmıyor hiç!

18 Nisan 2013 Perşembe

Üç film birden

Şimdi de 5. sınıf Türkçe kitabı okuma metninden bir bölüm aktarıyorum sizlere:

"Sonra Nakıp Ali'nin sinemasına gidilirdi. Genellikle üç film birden oynatılırdı bayramlarda."
 .
  Sakin...sakin...sakin..

Cemile'nin Arif'i.

Geçen haftaki bölümde Arifin öldü haberi gelince yıkıldım. Cemile agladı ben agladım. Cemile toparladı, normale döndü ben halen aglıyorum. Sonra bi tokat attım kendime "manyak mısın kızım kendine gel. ölünle ölünmüyo işte" filan dedim.
O değil de bu Arif, yani Muhammet Uzuner, o nasıl bir ses tonudur öyle yareppimm!

Ne dinliyorum?

Bu ara bu.

Manyak mıyım neyim?

 Ev telefonumuz. Her seferinde acı acı çalıyor. İşin kötüsü her çaldıgında, Tugrul arıyor sanıyorum ve elim ayagım birbirine dolaşıyor. Bu dizi hayatımın travmasını yaptı bende.
Muhtemel sorular: 1 Tuğrul kim?
 Benimle cebren ve hile ile evlenmek için türlü entrikalar çeviren adam. 
2- Ben kim?
Cemile.
3- Cemile kim?
-Öyle bir gecer zamankinin terminatörü
4- Sana noluyo peki?
-Bilmem.
4-Manyak mıyım neyim?
-Böyle bir şey yok, olabilir de.

Sevin onları

Olmadıgı halde, mutlu aile pozları veren insanlardan zarar gelmez. Sevin onları.stop.

En çok ihtiyacımız olan şey

Bugün son ders sosyal kulüpler etkinlikleri dersi idi. Sekizinci sınıflardan ilk defa gördüğüm bir öğrenci sınıfa girdi. Ceket omza atılmış, ağzında sakız. Sınıfa beş on dakika geç geldi. Umursamaz tavrıyla geçip en arka sıraya oturdu. Adını sordum, Hasan'mış.Beni hiç iplemediği ayan beyandı. Bütün sınıf önce biraz hava, su, toprak muhabbeti ettik. Sonra ona, sıkılıp sıkılmadığını sordum. Eh işte..., dedi. İçten içe sabrımı zorlasa da onunla iletişime geçmekte ısrarlıydım. Ankaralı olduğunu, aktar dükkanları çalıştırdıklarını söyledi. Sonra sınıfa gruplara ayrılıp "isim- şehir oyunu" oynamayı teklif ettim. Biz altı kişilik gruptuk. Hasan'ı yanıma aldım. Oyunda gayet iyi gidiyordu. Sürekli onu takdir ediyordum. Ben onu takdir ettikçe bana karşı tavırları değişmeye başladı. O küstah ergen gitmiş, yerine beyefendi ve mahcup bir genç gelmişti. Oyun sırasında ona sürekli sorular soruyordum. Baba mesleği olan aktarlık işini devam ettirmek isteyip istemediğini, bitkilerin faydaları, lisede hangi okulları hedeflediğini, Bursa'ya alışıp alışamadığını...Hepsine makul ve düzgün cevaplar veriyordu. Aramızdaki buzlar bir anda ermişti. Oyunda birinci biz olmuştuk. Bitki isimleri konusundaki üstün başarısından dolayı onu bir kez daha takdir ettim. Zil çaldı ve sınıfları terkettik. Mevzu şu ki; yaş kaç olursa olsun, her insanın ihtiyacı olan tek şey değer görmek, takdir edilmek. Başımıza ne geliyorsa takdir cimrisi insanlar yüzünden geliyor. stop.

Kamu spotu

Kalp damarı sıktırmalı kamu spotu, memleketimin korkutarak adam etme saplantısindan öte bir şey degilmiş gibi geliyor bana. Canım öyle istiyor da olabilir. Emin degilim.

Kişiliksiz sarı

Bugun ne giysemi izledim. Bakmayın izledigime ben ne bulsam giyerim. Takılmam öyle modaymış uyummuş. Neyse, jurideki kadın gelen yarişmacının saçlarını eleştirirken "kişiliksiz sarı" ifadesini kullandı. "Ucuz orospu sarısını" bilirdim de bu biraz akademik geldi sanki.

Hz Muhammed bir gün kapınızı çalsa.

Kompozisyon yazalım dedik bugün. "Peygamberimiz Hz. Muhammed bir akşam kapınızı çalsa ve misafiriniz olsa; onunla neler konuşursunuz?" Konu bu. Öğrencinin teki şöyle ifade etmiş kendini. "Ona, seçmeli derste (Kuranı Kerim dersinde) ne kadar zorlandığımdan bahsederdim. Vakti varsa beni biraz çalıştırmasını hatta" Çok tatlılar bunlar ya. Cidden.

Zengin komşu

Okuldan eve geldim, dolabı açtım. Baktım tam karşımda yarım bir karpuz duruyor. Otur resmimi çiz der gibi hem de. Prensip olarak prensiplere karşı olsam da, bu aylarda karpuz almak prensibimiz değildir. Ailecek yani. Çocuklara sordum; nereden çıktı bu karpuz diye. Meğer zengin üst kat komşumuz yarım karpuz göndermiş, çocuklar da alıp dolaba koymuş. Çok mu fakir gördü ki bizi? Her gün aynı pantolonla okula gittiğimi görünce zaar. Çıkıp kapısına "o benim depresyon pantolonum manyak karı!" desem mi ki?

13 Nisan 2013 Cumartesi

Tutunanlar

Yasemin'i aradım. Feci severiz birbirimizi. Birbirini çok aşırı fazla seven insanların ortak özelliği şudur ki; en son altı ay evvel görüşmüş, konuşmuş olsalar da, aradan geçen zaman aslında hiç geçmemiş gibidir. Sitem, kendini sistem dışına atar. Zaman, en son görüşmede dondurulur; aylar sonraki görüşmede kendiliğinden çözülür. Kederden bahsettik biraz. Bu aralar kederden kederiyorum gördüğünüz üzere. O da farketmiş. Bana "ayağına bağladığın o kaya gibi acıya rağmen, bu durumu nasıl bu kadar eğlenceli hale getirebiliyorsun şaşıyorum sana?" dedi. Herkesin hayata tutunma şekli kendine özgüdür.. Sanırım ben de bu sayede hayatta kalmaya çalışıyorum. Hepimiz bir uçurumun kenarındayız. Sert rüzgarlar estiğinde kimileri aşağılara uçar, parçalanır; kimilerinin ellerinden tutanı vardır. Ki onlar en şanslı olanlardır. Kimileri de benim gibi yalnızdır ve tutunacağı dalı kendi yaratır. Bu yüzden sürekli yazıyorum. Kelimelere tutunuyorum. Tutundukça bazen ağlıyorum, bazen kahkalarla gülüyorum kendime. Kendimle küs kalamıyorum bir kere. En güzeli bu sanırım.

Zenginler de ağlar

Televizyonu mutfağa aldım. Böyle nasıl desem hayvan gibi durdu tezgahın üstünde. Olsun. Madem bizzat bana hitap edecek, mühim olan iç güzelliği. Hiç soru sormaması yok mu, en çok bu yönünü seviyorum. Sus deyince susuyor da. E daha ne ister insan.

Siyah beyaz televizyondan, bir günde renkli televizyona geçmiş bir neslin evladıyım ben. Kendimi bu yönden ayrıcalıklı hissetmişimdir hep. Hep nedir sahi? Her zaman mı? Her bu konu açıldığında mı? Geçtik."Zenginler de ağlar" diye bir Brezilya dizisi vardı o zamanlar. Her akşam on sekiz suları kış gecelerimizi şenlendiren tek kadındı Marianna. Yine birgün okul çıkışı eve gelmiştim. Evet, ben uslu bir kızdım. Okuldan çıkınca doğru eve gelirdim. Kimsenin tavuğuna "kışş" denmemesi gerektiğini küçük yaşta öğrenmiştim. İlgisiz babama, sürekli cam kenarında ağlayan anneme rağmen.

Ne diyordum, evet bir bahar akşamıydı. Okuldan eve her gelişimde , içeri girmeden evvel ilk yaptığım iş, müstakil evimizin oturma odasının açık penceresinden içeriye bakmak olurdu. Gün batmıştı. Televizyon, pencerenin tam karşısına dururdu. Pencereye yanaştım ve odayı bir kolaçan ettim. İçeride bambaşka bir dünya vardı o akşam. Herkes sus pus olmuş renkli dünyanın büyüsüne kapılmaktaydı. Marianna'nın siyah sandığımız saçları meğer kumralmış. Luis Alberto'nun gözleri yeşilmiş. Siyah değilmiş. Hayal kırıklığına uğramıştım. Baron'un röpdoşambırı bordoymuş.Oysa ben onu hep buz mavisi hayal etmiştim. Hayal kırıklıklarım bir yana, renkler çok güzel görünüyordu. Alı al, moru mor gibi değildi. Gerçek hayatta bile renkler bu kadar güzel değildi. Kör bir insanın gözlerinin açılmasından sonraki ilk şaşkınlık,ve peşinden renklerle ilk kez karşılaşmasının heyecanı vardı herkeste.

Su boğar, ateş yakardı, zenginler de ağlardı. Niyeyse bir tek fakir Marianna ağlıyordu. Buna rağmen dizinin adı neden "Zenginler de ağlar"dı. Belki de az gelişmiş ülkelerin fakir ama mutsuz insanları, bu sayede zenginlerin ağlamasından garip bir haz duyacaktı. "Hep biz mi ağlayacağız, biraz da onlar ağlasın" diye düşünerek; kendilerini zenginlerle haftanın beş günü saat on sekiz sularında eşitlemek, kederden asılmış yüz hatlarını biraz olsun yumuşatacaktı.

Geçen bir arkadaştan duydum. Evlenmiş Marianna. Mutluymuş. Kocası gözlerinin içine bakıyor, bir dediğini iki etmiyormuş. Kredi çekip üç artı bir ev almışlar en son... İnsan tanıdığı birinin hikayesinin sonunu öğrenince garip bir huzur kaplıyor içini. Sonsuzlukla ne alıp veremediğimiz varsa artık!









11 Nisan 2013 Perşembe

Tanrı'yla pazarlık

Annem öldügü gün gökyüzü ne renkti hatırlamıyorum ama muhtemelen maviydi. Sonra birden karardı karardı kapkara oldu. Siyah mavi arası bir renk oldu. Zaman zaman ara renklerde açtığı oldu belki ama çoğu zaman boz bulanıktır halen. Kaç mevsim geçti, kaç iklim değiştirdim, aynı. Nereye gidersen git aynı. Değişmiyor. Acı değişmeyince, gökyüzünün rengi de değişmiyor. Merdiven altlarında göz yaşlarımdan sırça mezarlar örmem bu yüzdendir belki. Bilemedim bak şimdi. Ama annemin saçlarımı ördüğü bir güne geri dönebilmek için ömrümün kalan kısmını feda edebilirim şu an. Tanrı pazarlıktan hoşlanmıyor lakin. Ne gam.

10 Nisan 2013 Çarşamba

Yolculuk

Bursa-Tarsus otobüs hattından sevgiler.
bütün gece sevkilisiyle yazıştıktan sonra uykuya dalan hemen yan koltukta oturan genç tam üç saattir manyak bir horlama eylemi gerçekleştiriyor. yani bunun tarifi edebiyatta yok. zira hiçbir benzetme veya betimleme yetemez bu eyleme. sayesinde hayatımın en iğrenç en sinir bozucu yolculugunu geçirmekteyim. şimdi yapmayı düşündüğüm şey: Gencin ya da genç görünümlü bu yaratığın cep telefonunu ele geçirmek ve manitAsına şu mesajı atmak: Bak kızım bu adam evlat olsa sevilmez,sen nasıl aşık oldun bilmem. ancak dua et allah beni karşına çıkardı. şimdi elinde ne varsa usulca yere bırak ve ardına bile bakmadan bu belayı terket.

imza:Bir dost,pir dost!

İlk kitap

Çocukluğumun ilk ve tek doğum gününü dokuz yaşımda kutlamıştım. Mahallemizde Canan isminde bir kız vardı. Memur çocuğu ve ben yaşlardaydı. Ne zaman sokağa çıksam onu balkonda kitap okurken görürdüm. Entelektüel bir havası vardı kızın ve bu beni korkunç derecede cezbederdi. Oysa entelektüellik bulaşıcı bir şey değildi. Çocuk aklı işte... Bizse sokakta oğlan ...çocuklarıyla futbol oynayan, sokakta kimin başına ne bela açsak peşinde, çocuktan öte yaratıklar olarak varlık gösteriyorduk. Ama dedim ya O başkaydı. Hele bizim gibi hiç değildi. O'nunla tanışmayı kafama koymuştum. Doğum günüm yaklaşıyordu ve bu iyi bir fırsattı. Canan'ı doğum günüme çağırmıştım. Gelirim demişti. Anneme çeşit çeşit pastalar hazırlatmıştım. Kapı çaldığında koşup açtım. Üzerinde kırmızı kadife elbisesi, ayağında siyah fiyonklu ruganları ve tabi her zamanki asaletiyle karşımda duruyordu. Elinde süslü bir hediye paketi vardı. Kimse gelmedi mi henüz, diye sordu. Hayır, dedim. Çünkü bir tek seni çağırdım. Gülüştük. Hediye paketinde bir kitap vardı. Tam da tahmin ettiğim gibiydi. Çok eğlenmiştik o gün. Hayatımın ilk hediye kitabını o gün almıştım. Ne güzel bir gündü ki hala hatırlarım

Spora veda

Geçen gün bir spor sevdası yaktı yandırdı içimi. İki gün sürdü. Sonra aldım kağıdı kalemi elime ve sevgili spor hocama veda ettim:
Sevgili spor hocam,
Siz bu mektubu okurken ben çok uzaklarda olacağım. Aslında hemen üst sokakta evim. Fakat anladım ki, spor bana çok uzak mevzu.Siz de bilirsiniz ki, birbirine en uzak ruhlar, bedenen birbirine en yakın olanlarmış. Bizimkisi o hesap. Her veda içimi burkar, elimde değil. Sırf burkulmaya dayanamadığım için veda edemediğim insanlar var bilir misiniz? Nereden bileceksiniz, siz de hak
lısınız. Daha tanışalı iki gün oldu zira. Uzun yazdıklarımın kısa anlamı şu ki sevgili hocam; biz sizinle farklı dünyaların insanlarıyız. Eminim ki siz özünüzde çok iyi bir insansınızdır. Emin olun ki ben de en az sizin kadar iyiyimdir. Fakat uyum başka bir şey. İyi olmak hangi ilişkiyi kurtarmış ki, bizi kurtarsın. Ne diyorum biliyor musun sevgili hocam, keşke her veda bu kadar kolay olsaydı. Ve insanlar hep mutlu sonu yaşasaydı. Gökten hep üç elma düşseydi filan. Olmuyor işte. Mukadderat. Kalın sağlıcakla.
Nilgün.

Yorumsuz


Cennetteyken halimiz nicedir

Nihat Hatipoglu hoca tv de dediki "cennette herkes ilk kocasıylan yaşayacak" Sosyal bir sorumlu olarak ben üzerime düşeni yaptım. Sonra öte tarafa gidince vay ben duymadıydım vay benim internetim ogün kesikti anlamam. Şimdi din mi degistirirsiniz koca mı degistirirsiniz bilemem. Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden falan filan.

Blablabla

Bazı günlerin bazı saatlerinde kendim dahil bazı insanların sesleri sadece "blablabla"ymış gibi geliyor doktor.

Kaplumbağa deden

Bugünlerde kendimi sahaya atılmış yabancı bir cisim gibi hissetmem neden neden neden?

Alem şu kadınlar

Bazı kadınların hatta bir çoğunun ne kadar derin bir insan olmanızdan, bugüne kadar kaç kitap okuduğunuzdan, kaç film izlediğinizden, mevcut birikimlerinizden, hayatın sillesini ne kadar, nasıl yemiş olduğunuzdan, insanlığı ne kadar dert edindiğinizden ziyade, sadece dış görünüşünüzle ya da hangi markalarla hemhal olduğunuzla ilgilenmesi, misal evine davet edecekken aynı ortamda bulunduğunuz x'e değer vermesi, sizin bir x kadar değer görmemiş olmanız tadımızı kaçırmamalı değil mi? Bu toplumsal bir marazımız en nihayetinde.

Türündeki ilk adli vak'a

Adam borcu oldugu bankaya önce silahlı soygun düzenlemiş, sonra gitmiş paşalar gibi aynı bankaya olan kredi borcunu kapatmış. Sadakat mühim mevzu canlarım.

Elemanın hızını alamadığı an.

Feys bık'ta H.G. isimli bi adam D. K.isimli bi gazeteci kadının fotografına şöyle yorum yazmış: "Derya hanım öyle tatlı ve şekersiniz ki. öyle özgür öyle laik ve öyle Atatürkçü ki" Eleman hızını alamamış belli ki.

Zayıflamak ister misniz?

Hanımlar!Spor yapmadan, istediginiz her şeyi yiyerek zayıflamak ister misiniz?İstersiniz tabi. Ama yok bele bişi. Misal ben hem öküz gibi yiyorum hem zerre kilo almıyorum. Yerinizde olsam döverdim beni. Beni beni Bihterini..

3 Mavi

Az evvel telfonda ablama uzun ve mutlu evliliginin sırrını sordum. Üç maviden uzak duruyorum dedi. Feys bık, tibitir,skype. hımmmm. güldürmedi ama düşündürdü haspam

Julyen

Emine telefonda bana pizza tarif ediyor. Mantarları julyen julyen dogra diyor. Benim bildigim tek julyen Stendhal'ın Kızıl ile Kara romanının kahramanıdır. Anladım ki mutfak bana göre bir mekan degil.stop.

İlaç ismi hatırlamak

Burcu'ya mesaj attım. "neydi o soguk algınlıgı ilacının adı? Hani telaffuzu ferdi tayfur gibi bişidi" Tak cevap geldi "thera flu"
İnsanın kendini ifade edebilmesi negzel sahi.

Her boka ağlamak

Ne bok varsa her şeye ağlar oldum bu sıra. Aglayınca çok güzel oluyor gözlerim. Gidip bi aynaya bakim gelim şimdi.

uslu kız

Bütün hafta uslu bir kız oldugum için bugün kendime süperkulade bir gün armağam ettim. Önce ne zamandır okumayı hayal ettigim kitabı aldım. Sonra kendime kahve ısmarladım. Ardından da sinemaya gittim. Ne iyi bir arkadaşım!Gel de sevme kendimi. Canım ben.stop.

Cennetliğim diyorum halen ateyizlik yapan var!

Temizlik manyakı üst kat komşum bu yağmurlu havada balkon yıkiyordu bugün. Az evvel asansörde karşılaştık. Yazık ediyorsun bak kendine dedim. Ben ona bu uyarıyı yaparken o, pis pis kolumdaki dogum lekesine bakıyordu. Tutamadım kendimi ve patladım :"Boşuna bakma. O gördügün, bildigin dogum lekesi. Ace'yi kapıp dayanayım deme sakın kapıma" dedim. Seviyorum seni kız, dedi ve bastı kahkahayı. Valla bu defa inandım ki ben cennetligim lağğnnn!

Ölümünden sonra

Ölümden sonra hayat yok işte diye ısrar ediyorum o zaman. Yani çok sevdigim insanlar ölüp gittikten sonra hayat, sadece can sıkıcı bir partiye dönüşüyordu.
 

Tökezlemek üzerine

Tökezleyince tutundugumuz adamla aşık oldugumuz adamın aynı kişi olması garip bir tesadüf.
Ve bir o kadar da kahredici...

ofsayt

Ögrencilerle derste hep berabet sıkıldık be futbol ùzerine muhabbet açtım. Erkek ögrencilere "hele şu ofsaytı bana bi anlatın genşler"dedim. Bitanesi "ofsayt anlatılmaz yaşanır" dedi. Bir digeri tahtaya çıkıp bi şeyler anlattı. Tahtadaki ögrenciye sordum bi ara "Peki ofsayt olunca n'oluyo?" "Daha nolsun hojam!Ofsayt oluyoo!" dedi, iyi dedi.

ölüseviciler sizi

Ölünün arkasından konuşmayın derler ama tuhaf bir çelişkidir bu. Yaşayan insanın arkasından konuşmamak keskin çizgilerle yasaklanmışken bunu hiç önemsemeyiz. Öte yandan bizdeki bu ölüsevicilik, asla anlam veremeyeceklerim arasında başı çeker.