Bugün bir cenaze arabası geçti önümden. Ölüler geçti aklımdan. Bir daha hiç dönemeyecekleri düşüncesi ile irkildim. Geri dönmemek derken, hȃşȃ ölümden sonraki diriliş değil kastım.
Bir daha asla göremeyecekleri ve bu dünyada kalan sevdikleri, sevgilileri, yalanları, nefretleri, ihanetleri, kavgaları hepsi topluca yoktu. Değil mutlulukları, ağlayacak bir kederleri bile olmayacaktı artık.
Acılarımı bile sevdim o an. Islık çalarak, ellerim cebimde, gözümün içine çakılan güneşe inat, iyi kötü bana ait ne varsa hepsinin şerefine bir şarkı tutturdum.
Sigara tiryakisi olup da tütün bulamadığınızda sigara içen
birini görünce, bir gece yarısı yol ortasında gözüne araba farı tutulmuş bir
tavşan gibi şaşkınlık ve heyecan arası bir hisse kapılırsınız. On iki, on beş
yaş arası dönemim Tommiks yüzünden aynen böyle geçti. Zira tiryakiliğim Tommiks
üzerindendi.
Arkadaş canlısı bir sokak çocuğuydum. Lakin hava kararınca eve
arkadaş getirmeme imkȃn yoktu. Tommiks’i keşfetmiştim o ara.. Ağbisi tam bir
Tommiks hastası olan bitişik komşumuzun kızı Yasemin’le aramız çok iyiydi.
Onların evine gide gele ilk ergenlik dönemimin vazgeçilmez tutkusu haline
gelmişti Tommiks.
Fakat, ne ben babamdan bana Tommiks almasını
isteyecek kadar cesurdum, ne de babam bana onları alacak kadar anlayışlı ve
zengindi. İnsanın anlayışlı olabilecek kadar parası olması ne
güzeldir.
Yasemin iyi biriydi. Onu ne zaman görsem otlakçı bir
tiryakinin sigara içicisi dostunu gördüğü andaki sevinci kaplardı içimi. Tutku
böyle bir şeydi zira.
Gizli saklı bana ağbisinin çizgi
romanlarını taşırdı. Bazen sırf onun en yakın arkadaşı olarak kalmam için
yapardı bunu bilirdim. Dedim ya, iyi biriydi.
Onların evine ne zaman
gitsem Yasemin ve bulunduğum yer aklımdan uçar, evin çatısında muhafaza edilen
sandık sandık Tommiks çizgi romanlarının başında unuturdum kendimi. Ta ki
Yasemin sabırdan çatlayana kadar.
Mustafa ağbinin, Tommiks’in
yeni serilerini almasını ( aslında çatıya atmasını) sabırsızlıkla beklerken
zulaya attığım Teksas, Zagor, Örümcek adam, Kaptan Swing gibi çizgi romanlarla
gönlümü avuturdum. Avuturdum diyorum çünkü hiç biri Tommiks’in yerini
tutmazdı.
Eve girdiğim andan itibaren gözlerim kan çanağına
dönünceye kadar Tommiks okurdum. Annemin bu amansız tutkuma müdahalesini önlemek
için de Tommiks’i ders kitaplarımın arasına koyar, kendime ders çalışıyor havası
verir, herkesin gönlünü ederdim aklımca. Yok, dürüst olayım sırf annemin
dırdırından kurtulmak için yapardım bunu.
Kulver Kalesi sadece
Tommiks ve arkadaşlarının sığındığı bir yer değildi. Orası benim kötülerden ve
kötülüklerden kaçıp sığındığım, güvenli bir dost ortamıydı. Orada kavga gürültü
olmaz, herkes ve her şey güven verirdi. Cennet olsa olsa öyle bir yer
olabilirdi.
İyiler hep kazanır, kötülerin defteri kulenin dışında
dürülür, içeriye sadece kutlamalar veya dünyaya yeni sızmış kötüleri yok etmenin
planlarının yapılması için dönülürdü.
Aşkın olmadığı bir tutku
olabilir miydi peki. Bu misyonu Suzi üstlenmişti. Tommiks’in sevgilisi Suzi,
Kulver Kalesi’nin içinde, pastalar çörekler yaparak ve en güzel elbiselerini
giyerek, en masum haliyle karşılardı Tom’u. Her seferinde mutlu biterdi
hikȃyeleri.
Gerçi ne vakit Tommiks Suzi’yi öpmeye kalksa,
Suzi’nin babası Kulver Kalesi komutanı Albay Brown enselerinde biterdi ama onun
o tatlı-sert hali bir Hulusi Kentmen şekerliğindeydi. Tommiks ve
Suzi’nin o delice, masum, tertemiz ve tutkulu aşkı içimde, hayatta böyle bir
şeyin olabileceği, olursa dünyanın daha da güzelleşebileceği inancını
yeşertmişti. Tommiks kuleden giderken bilirdi ki geride güven duyduğu, onu
sadakat ve aşkla bekleyen bir kadın vardı. Bu yüzden bağları bu kadar sağlam ve
güçlüydü. Suzi de bilirdi ki Tom, ona gelirken aynı güvenle dönecekti.
Aralarındaki bu karşılıklı güven ve aşk onları her seferinde birbirine daha sıkı
bağlardı. Orası korunmuş ve kutsanmış bir yerdi. Kötülerin yok
edildiği, iyilerin zafer naraları attığı, her daim dostluğun ve aşkın kazandığı,
adaletli ve büyülü bir dünyaydı. Bütün bunlar Tommiks’i benim için vazgeçilmez
kılıyordu.
O dönem zihnimde insanları ikiye
ayırmıştım. İyiler ve kötüler. İyiler hep kazanır, kaybedenler ise hep kötüler
olurdu. Gerçek dünyada, uzun bir dönem böyle inanarak yaşadım. Güçlü ve öfkeli
insanların kötü ve kötülükten yana olduğunu, kötülerin hep kazandığını, iyilerin
genellikle kaybettiğini, karşımda duran dünyanın hoyrat ve zalim olduğunu,
adaletin her zaman bu dünyada tecelli etmediğini zaman içerisinde öğrendim.
Şimdi ise insanları iyi veya kötü gibi keskin isnatlarla
tanımlamaktan imtina ediyorum. Bir insan ne tamamıyle iyidir, ne de kötüdür. Bu
iyilik ve kötülük hȃli zamana, mekȃna ve kişiye göre değişebilen bir konudur. Ha
bir de kimi insanların egosu diğerlerine göre biraz daha şişkindir. İnsanlara
olan mesafemi daha çok bu kanal üzerinden ayarlıyorum.
Şimdi o
kitapları tekrar elime alsam, Tom’a, Suzi’ye, Konyakçı’ya, Doktor’a acaba aynı
gözle bakabilir miyim? Büyümek diye bir şey olmasaydı, belki.
Onlar yine aynı ama ben aynı ben değilim.
Bazı şeyler isteseniz de eskisi
gibi olmaz.
Bugün benim için Tommiks; bir zamanlar deli divane olduğunuz,
aşkından geceler boyu uyumadığımız, dereler gibi gözyaşı akıttığınız, yani
vazgeçilmez sandığınız fakat yıllar sonra geri dönecek olsanız hiçbir şeyin
eskisi gibi olmayacağını bildiğiniz ilk aşkınız gibi, sadece mazide kalan bir
dekordan ibaret.