8 Haziran 2012 Cuma

Sessiz gemi

Bugün bir cenaze arabası geçti önümden.
Ölüler geçti aklımdan. Bir daha hiç dönemeyecekleri düşüncesi ile irkildim. Geri dönmemek derken, hȃşȃ ölümden sonraki diriliş değil kastım.

Bir daha asla göremeyecekleri ve bu dünyada kalan sevdikleri, sevgilileri, yalanları, nefretleri, ihanetleri, kavgaları hepsi topluca yoktu. Değil mutlulukları, ağlayacak bir kederleri bile olmayacaktı artık. 

Acılarımı bile sevdim o an. Islık çalarak, ellerim cebimde, gözümün içine çakılan güneşe inat, iyi kötü bana ait ne varsa hepsinin şerefine bir şarkı tutturdum.

4 Haziran 2012 Pazartesi

Tommiks

Sigara tiryakisi olup da tütün bulamadığınızda sigara içen birini görünce, bir gece yarısı yol ortasında gözüne araba farı tutulmuş bir tavşan gibi şaşkınlık ve heyecan arası bir hisse kapılırsınız. On iki, on beş yaş arası dönemim Tommiks yüzünden aynen böyle geçti. Zira tiryakiliğim Tommiks üzerindendi.

Arkadaş canlısı bir sokak çocuğuydum. Lakin hava kararınca eve arkadaş getirmeme imkȃn yoktu. Tommiks’i keşfetmiştim o ara.. Ağbisi tam bir Tommiks hastası olan bitişik komşumuzun kızı Yasemin’le aramız çok iyiydi. Onların evine gide gele ilk ergenlik dönemimin vazgeçilmez tutkusu haline gelmişti Tommiks.



Fakat, ne ben babamdan bana Tommiks almasını isteyecek kadar cesurdum, ne de babam bana onları alacak kadar anlayışlı ve zengindi. İnsanın anlayışlı olabilecek kadar parası olması ne güzeldir.



Yasemin iyi biriydi. Onu ne zaman görsem otlakçı bir tiryakinin sigara içicisi dostunu gördüğü andaki sevinci kaplardı içimi. Tutku böyle bir şeydi zira.



Gizli saklı bana ağbisinin çizgi romanlarını taşırdı. Bazen sırf onun en yakın arkadaşı olarak kalmam için yapardı bunu bilirdim. Dedim ya, iyi biriydi.

Onların evine ne zaman gitsem Yasemin ve bulunduğum yer aklımdan uçar, evin çatısında muhafaza edilen sandık sandık Tommiks çizgi romanlarının başında unuturdum kendimi. Ta ki Yasemin sabırdan çatlayana kadar.



Mustafa ağbinin, Tommiks’in yeni serilerini almasını ( aslında çatıya atmasını) sabırsızlıkla beklerken zulaya attığım Teksas, Zagor, Örümcek adam, Kaptan Swing gibi çizgi romanlarla gönlümü avuturdum. Avuturdum diyorum çünkü hiç biri Tommiks’in yerini tutmazdı.



Eve girdiğim andan itibaren gözlerim kan çanağına dönünceye kadar Tommiks okurdum. Annemin bu amansız tutkuma müdahalesini önlemek için de Tommiks’i ders kitaplarımın arasına koyar, kendime ders çalışıyor havası verir, herkesin gönlünü ederdim aklımca. Yok, dürüst olayım sırf annemin dırdırından kurtulmak için yapardım bunu.



Kulver Kalesi sadece Tommiks ve arkadaşlarının sığındığı bir yer değildi. Orası benim kötülerden ve kötülüklerden kaçıp sığındığım, güvenli bir dost ortamıydı. Orada kavga gürültü olmaz, herkes ve her şey güven verirdi. Cennet olsa olsa öyle bir yer olabilirdi.

İyiler hep kazanır, kötülerin defteri kulenin dışında dürülür, içeriye sadece kutlamalar veya dünyaya yeni sızmış kötüleri yok etmenin planlarının yapılması için dönülürdü.



Aşkın olmadığı bir tutku olabilir miydi peki. Bu misyonu Suzi üstlenmişti. Tommiks’in sevgilisi Suzi, Kulver Kalesi’nin içinde, pastalar çörekler yaparak ve en güzel elbiselerini giyerek, en masum haliyle karşılardı Tom’u. Her seferinde mutlu biterdi hikȃyeleri.


Gerçi ne vakit Tommiks Suzi’yi öpmeye kalksa, Suzi’nin babası Kulver Kalesi komutanı Albay Brown enselerinde biterdi ama onun o tatlı-sert hali bir Hulusi Kentmen şekerliğindeydi.


Tommiks ve Suzi’nin o delice, masum, tertemiz ve tutkulu aşkı içimde, hayatta böyle bir şeyin olabileceği, olursa dünyanın daha da güzelleşebileceği inancını yeşertmişti. Tommiks kuleden giderken bilirdi ki geride güven duyduğu, onu sadakat ve aşkla bekleyen bir kadın vardı. Bu yüzden bağları bu kadar sağlam ve güçlüydü. Suzi de bilirdi ki Tom, ona gelirken aynı güvenle dönecekti. Aralarındaki bu karşılıklı güven ve aşk onları her seferinde birbirine daha sıkı bağlardı.

Orası korunmuş ve kutsanmış bir yerdi. Kötülerin yok edildiği, iyilerin zafer naraları attığı, her daim dostluğun ve aşkın kazandığı, adaletli ve büyülü bir dünyaydı. Bütün bunlar Tommiks’i benim için vazgeçilmez kılıyordu.


O dönem zihnimde insanları ikiye ayırmıştım. İyiler ve kötüler. İyiler hep kazanır, kaybedenler ise hep kötüler olurdu. Gerçek dünyada, uzun bir dönem böyle inanarak yaşadım. Güçlü ve öfkeli insanların kötü ve kötülükten yana olduğunu, kötülerin hep kazandığını, iyilerin genellikle kaybettiğini, karşımda duran dünyanın hoyrat ve zalim olduğunu, adaletin her zaman bu dünyada tecelli etmediğini zaman içerisinde öğrendim.

Şimdi ise insanları iyi veya kötü gibi keskin isnatlarla tanımlamaktan imtina ediyorum. Bir insan ne tamamıyle iyidir, ne de kötüdür. Bu iyilik ve kötülük hȃli zamana, mekȃna ve kişiye göre değişebilen bir konudur. Ha bir de kimi insanların egosu diğerlerine göre biraz daha şişkindir. İnsanlara olan mesafemi daha çok bu kanal üzerinden ayarlıyorum.



Şimdi o kitapları tekrar elime alsam, Tom’a, Suzi’ye, Konyakçı’ya, Doktor’a acaba aynı gözle bakabilir miyim?

Büyümek diye bir şey olmasaydı, belki. Onlar yine aynı ama ben aynı ben değilim.

Bazı şeyler isteseniz de eskisi gibi olmaz.


Bugün benim için Tommiks; bir zamanlar deli divane olduğunuz, aşkından geceler boyu uyumadığımız, dereler gibi gözyaşı akıttığınız, yani vazgeçilmez sandığınız fakat yıllar sonra geri dönecek olsanız hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bildiğiniz ilk aşkınız gibi, sadece mazide kalan bir dekordan ibaret.