13 Nisan 2013 Cumartesi

Zenginler de ağlar

Televizyonu mutfağa aldım. Böyle nasıl desem hayvan gibi durdu tezgahın üstünde. Olsun. Madem bizzat bana hitap edecek, mühim olan iç güzelliği. Hiç soru sormaması yok mu, en çok bu yönünü seviyorum. Sus deyince susuyor da. E daha ne ister insan.

Siyah beyaz televizyondan, bir günde renkli televizyona geçmiş bir neslin evladıyım ben. Kendimi bu yönden ayrıcalıklı hissetmişimdir hep. Hep nedir sahi? Her zaman mı? Her bu konu açıldığında mı? Geçtik."Zenginler de ağlar" diye bir Brezilya dizisi vardı o zamanlar. Her akşam on sekiz suları kış gecelerimizi şenlendiren tek kadındı Marianna. Yine birgün okul çıkışı eve gelmiştim. Evet, ben uslu bir kızdım. Okuldan çıkınca doğru eve gelirdim. Kimsenin tavuğuna "kışş" denmemesi gerektiğini küçük yaşta öğrenmiştim. İlgisiz babama, sürekli cam kenarında ağlayan anneme rağmen.

Ne diyordum, evet bir bahar akşamıydı. Okuldan eve her gelişimde , içeri girmeden evvel ilk yaptığım iş, müstakil evimizin oturma odasının açık penceresinden içeriye bakmak olurdu. Gün batmıştı. Televizyon, pencerenin tam karşısına dururdu. Pencereye yanaştım ve odayı bir kolaçan ettim. İçeride bambaşka bir dünya vardı o akşam. Herkes sus pus olmuş renkli dünyanın büyüsüne kapılmaktaydı. Marianna'nın siyah sandığımız saçları meğer kumralmış. Luis Alberto'nun gözleri yeşilmiş. Siyah değilmiş. Hayal kırıklığına uğramıştım. Baron'un röpdoşambırı bordoymuş.Oysa ben onu hep buz mavisi hayal etmiştim. Hayal kırıklıklarım bir yana, renkler çok güzel görünüyordu. Alı al, moru mor gibi değildi. Gerçek hayatta bile renkler bu kadar güzel değildi. Kör bir insanın gözlerinin açılmasından sonraki ilk şaşkınlık,ve peşinden renklerle ilk kez karşılaşmasının heyecanı vardı herkeste.

Su boğar, ateş yakardı, zenginler de ağlardı. Niyeyse bir tek fakir Marianna ağlıyordu. Buna rağmen dizinin adı neden "Zenginler de ağlar"dı. Belki de az gelişmiş ülkelerin fakir ama mutsuz insanları, bu sayede zenginlerin ağlamasından garip bir haz duyacaktı. "Hep biz mi ağlayacağız, biraz da onlar ağlasın" diye düşünerek; kendilerini zenginlerle haftanın beş günü saat on sekiz sularında eşitlemek, kederden asılmış yüz hatlarını biraz olsun yumuşatacaktı.

Geçen bir arkadaştan duydum. Evlenmiş Marianna. Mutluymuş. Kocası gözlerinin içine bakıyor, bir dediğini iki etmiyormuş. Kredi çekip üç artı bir ev almışlar en son... İnsan tanıdığı birinin hikayesinin sonunu öğrenince garip bir huzur kaplıyor içini. Sonsuzlukla ne alıp veremediğimiz varsa artık!









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder