Her şey lise öğrencisi yeğenimin kompozisyon ödevlerini
yapmamla başladı aslında. Yazdığım yazıları her seferinde beğeniyle dinledikten
sonra “sende müthiş bir yetenek var, sakın ha yazmayı bırakma!” diyen bizim
kızın edebiyat öğretmenine çok şey borçluyum sanırım. Demek ki neymiş; merhametten her daim maraz
değil, bazen de rahmet doğarmış.
Yaklaşık üç yıldır bir şeyler karalıyorum. Yazmakla, yaşama tutunmak arasındaki o ince çizgide gidip geliyorum. Kalemimi milyon kez elimden almak isteyenlere inat, bırakmaya da niyetim yok. Kalem benim oksijen tüpüm, beşiğim, ninnim, antidepresanım hatta abartmak istiyorum; çoğu zaman herşeyim.
Dönem dönem şevkim kırılsa da kelimelerin ruhumda çağlayan hızıyla aktığı zamanlara gözü kapalı
teslim oluyorum. Bu tutkuyla nereye, daha ne kadar giderim bilemiyorum lakin tek
bildiğim; umutsuz bir aşk için “sonu ne olacak” diye sorduklarında ve âşık
kişinin “varsın sonsuz olsun bu aşk!” demesi kadar gözümü karartmış olmam.
kompozisyonda 45'i geçtiğimi bilmem keşke sana yazdırsaydım...harika.
YanıtlaSilbazen birşey olur; içinde sesler yankılanır. bütün organlarının duvarlarına çarpa çarpa dolaşır vücudunda. milim milim hissedersin. ağzına çarpıp çıkmayana kadar rahat bırakmaz seni. ister dudaklarını kapat, ister uyut bedenini, ruhunu da... fayda etmez.
YanıtlaSilseni de rahat bırakmasın inşallah.
şilan
Sen hep yaz olmaz mı
YanıtlaSilDehanın yüzde doksan dokuzu ter, yüzde biri ilhamdır derler...
YanıtlaSilO çoşkun nehrin sana verilen ilham olduğunu bilip onun doksan dokuz katı kadar çalışman dileğiyle....
Şu internet filan olmasaydı bu uslupla rahat bir gazete köşesi kapardın. Ama devir malesef ki değişti, ve o ilham perisinin kuşlarından çok fazla türedi. Sıyrılanlar terin hakkını verenlerdir...
Bence en çok sen hakediyorsun. Tabi benceden çok sen karar vermelisin... Yoksa gerçekten bu kaleme yazık olacak!
Sevgi-Saygı ve Muhabbetlerimle ...