Ne zaman bu resme baksam ağlıyorum. Sylvia Plath bu gülüşünün ardından ağıtlar yakan
birilerinin olabileceğini bilseydi belki de kıymazdı canına. Bu kadar sahici gülebilen birinin kendini öldürebileceğine inanamıyor insan.
Sylvia zor
bir işe talip olmuştu. Edebiyata gönlünü kaptırmıştı. Edebiyatın nasıl bir
tutku olduğunu ancak bu ateşte kavrulanlar bilir.
Elindeki
on portakalı yere düşürmeden havada çevirirken aynı anda seyirciye
gülümsemek zorunda olan sirkteki palyaço gibidir edebiyata tutulmuş kadın.
Bir çoğumuz gibi
başaramadın sen de. Asla yadırgamıyorum biliyor musun? İnsan bazen tıpkı Sait Faik
gibi “yazmasaydım çıldıracaktım” diyor.
Yazmaya yeltenince ama
yetemeyince de delimsi bir renge bürünüyorum. Bazen de yargılanmaktan korkuyorum.
Kelimelerimi yağlı bir ilmek gibi boynuma dolamalarından ürküp kırıyorum kalemimi. Sözcüklerimin yanı başına süt ve kurabiye bırakıp terk ediyorum odayı.
Yazmak cesaret ister
haklısın. Cesaretle savaşmak, geri dönmemek, göğsünü gere gere evet bu
kelimeler benim diyebilmeyi ister. Ama ölüm öyle mi?
“Beni affedin” gibisinden kısa
bir not, biraz süt, bir kaç da kurabiye... Kolay olanı seçeriz çoğumuz. Ne de
olsa biz yok olduktan sonra geriye kalanların ağıtları, öfkeleri, vicdan azapları, hepsi ve herşey ruhumuza ulaşamayacak kadar uzakta kalacaklardır.
O süt ve kurabiyeler vicdanının sesini
bastırmaya yetti mi bilmem ama havlularla kapı altlarını tıkadığın, süt ve kurabiye bıraktığın odadaki o masum çocuklar sence kaldırabilecekler
miydi bu yükü?
Direnebilmeyi becerebilseydi, oğlun Nicholas,
47 yaşında senin gittiğin yolu seçip intihar eder miydi? Hayır, asla seni
yargıladığımı düşünme. Seni anlıyorum. Biraz erken pes ettiğini düşünmüyor değilim ama. Sen de herkes kadar aciz, herkes kadar güçlüydün oysa.
Bir kadın, bir edebiyatçı olmaktan önce, bir anne olduğunu unutturacak kadar acı çekebilir insan. Süt ve kurabiye kimilerine göre bencilliğin, geriye kalanlara göre yetememenin imgesiydi sadece.
Bir kadın, bir edebiyatçı olmaktan önce, bir anne olduğunu unutturacak kadar acı çekebilir insan. Süt ve kurabiye kimilerine göre bencilliğin, geriye kalanlara göre yetememenin imgesiydi sadece.
Ahh keşkeler…Kuşatılmış çaresizliklerimizin
hırçın dikenli telleri.
Bütün çocuklar süt ve kurabiyeleri sever.
En az anneleri kadar.
Bütün çocuklar süt ve kurabiyeleri sever.
En az anneleri kadar.
Resimdeki gülüşüne bakıyorum. Nasıl da
aldatıcı, kış güneşi kadar ışıklı ama ısıtmayacak kadar donuk. Süt ve kurabiye kadar da ölümcül.
Lazar Hanım
Öyle ölürüm ki, cehennem sanılır.
Öyle iyi ölürüm ki, gerçek sanılır.
Sanıyorum, sahneye çıkma sıran geldi diyeceksin.
Öyle iyi ölürüm ki, gerçek sanılır.
Sanıyorum, sahneye çıkma sıran geldi diyeceksin.
Bir hücrede ölebilmek
yeterince kolaydır.
Orada ölebilmek ve kalabilmek yeterince kolay.
O teatral
Orada ölebilmek ve kalabilmek yeterince kolay.
O teatral
Geri dönüş gün ortasında
Aynı yere, aynı yüze, aynı kaba
Eğlenen haykırışa:
Aynı yere, aynı yüze, aynı kaba
Eğlenen haykırışa:
Bir mucize!
Beni bitiren budur işte.
Bir fiyatı vardır oysa
Beni bitiren budur işte.
Bir fiyatı vardır oysa
Yara izlerimi görmenin,
bir fiyatı
Tıkır tıkır çalışan
Yüreğimi işitmenin-
Tıkır tıkır çalışan
Yüreğimi işitmenin-
Ve bir fiyatı vardır,
yüksek bir fiyatı
Bir sözcüğün, bir dokunuşun,
Ya da bir parça kanın,
Bir sözcüğün, bir dokunuşun,
Ya da bir parça kanın,
Ya da bir parça saçımın ya
da giysimin.
Ah, ah, Doktor Bey,
İşte böyle, benim Düşman Efendim.
Ah, ah, Doktor Bey,
İşte böyle, benim Düşman Efendim.
Ben sizin eserinizim,
Değerli olan şeyinizim
Saf altından bir bebeğim,
Değerli olan şeyinizim
Saf altından bir bebeğim,
Eriyip, bir feryada
yapışıyorum.
Dönüyorum ve yanıyorum.
Sanmayın ki yüksek kaygılarınızı küçümsüyorum.
Dönüyorum ve yanıyorum.
Sanmayın ki yüksek kaygılarınızı küçümsüyorum.
Sylvia Plath (1932-1963,
ABD)
kitap zamanı gelmedi mi Nilgün? Kelimelerin biraz da dijitalin soğukluğuna değil kitap sayfalarının kokusuna karışsın di mi...
YanıtlaSilNot: Edebiyat yazılarınla daha mı güzelleşti ne:)
Yüreğine sağlık.
Necla