15 Mart 2012 Perşembe

Süt ve kurabiye





Ne zaman bu resme baksam ağlıyorum. Sylvia Plath  bu gülüşünün ardından ağıtlar yakan birilerinin olabileceğini bilseydi belki de kıymazdı canına. Bu kadar sahici gülebilen birinin kendini öldürebileceğine inanamıyor insan.

Sylvia  zor bir işe talip olmuştu. Edebiyata gönlünü kaptırmıştı. Edebiyatın nasıl bir tutku olduğunu ancak bu ateşte kavrulanlar bilir.  

 Elindeki  on portakalı yere düşürmeden havada çevirirken aynı anda seyirciye gülümsemek zorunda olan sirkteki palyaço gibidir edebiyata tutulmuş kadın.

Bir çoğumuz gibi başaramadın sen de. Asla yadırgamıyorum biliyor musun? İnsan bazen tıpkı Sait Faik gibi “yazmasaydım çıldıracaktım” diyor.

Yazmaya yeltenince ama yetemeyince de delimsi bir renge bürünüyorum. Bazen de yargılanmaktan korkuyorum. Kelimelerimi yağlı bir ilmek gibi boynuma dolamalarından ürküp kırıyorum kalemimi. Sözcüklerimin yanı başına süt ve kurabiye bırakıp terk ediyorum odayı.

Yazmak cesaret ister haklısın. Cesaretle savaşmak, geri dönmemek, göğsünü gere gere evet bu kelimeler benim diyebilmeyi ister. Ama ölüm öyle mi?

“Beni affedin” gibisinden kısa bir not, biraz süt, bir kaç da kurabiye... Kolay olanı seçeriz çoğumuz. Ne de olsa biz yok olduktan sonra geriye kalanların ağıtları, öfkeleri,  vicdan azapları, hepsi ve herşey ruhumuza ulaşamayacak kadar uzakta kalacaklardır.

O süt ve kurabiyeler vicdanının sesini bastırmaya yetti mi bilmem ama havlularla kapı altlarını tıkadığın, süt ve kurabiye bıraktığın odadaki o masum çocuklar sence kaldırabilecekler miydi bu yükü?

                                                               Soru mu bu şimdi?

Direnebilmeyi becerebilseydi, oğlun Nicholas, 47 yaşında senin gittiğin yolu seçip intihar eder miydi? Hayır, asla seni yargıladığımı düşünme. Seni anlıyorum. Biraz erken pes ettiğini düşünmüyor değilim ama. Sen de herkes kadar aciz, herkes kadar güçlüydün oysa.
Bir kadın, bir edebiyatçı olmaktan önce, bir anne olduğunu unutturacak kadar acı çekebilir insan. Süt ve kurabiye  kimilerine göre bencilliğin, geriye kalanlara göre yetememenin imgesiydi sadece.

Ahh keşkeler…Kuşatılmış çaresizliklerimizin hırçın dikenli telleri.
Bütün çocuklar  süt ve kurabiyeleri sever.
En az anneleri kadar.

Resimdeki gülüşüne bakıyorum. Nasıl da aldatıcı, kış güneşi kadar ışıklı ama ısıtmayacak kadar donuk.  Süt ve kurabiye kadar da ölümcül.

                                                            Lazar Hanım

                                 Öyle ölürüm ki, cehennem sanılır.
                                 Öyle iyi ölürüm ki, gerçek sanılır.
                                 Sanıyorum, sahneye çıkma sıran geldi diyeceksin.

                                 Bir hücrede ölebilmek yeterince kolaydır.
                                 Orada ölebilmek ve kalabilmek yeterince kolay.
                                 O teatral

                                Geri dönüş gün ortasında
                                Aynı yere, aynı yüze, aynı kaba
                                Eğlenen haykırışa:

                                Bir mucize!
                                Beni bitiren budur işte.
                                Bir fiyatı vardır oysa

                               Yara izlerimi görmenin, bir fiyatı
                               Tıkır tıkır çalışan
                               Yüreğimi işitmenin-

                              Ve bir fiyatı vardır, yüksek bir fiyatı
                              Bir sözcüğün, bir dokunuşun,
                              Ya da bir parça kanın,

                             Ya da bir parça saçımın ya da giysimin.
                             Ah, ah, Doktor Bey,
                             İşte böyle, benim Düşman Efendim.

                             Ben sizin eserinizim,
                             Değerli olan şeyinizim
                             Saf altından bir bebeğim,

                            Eriyip, bir feryada yapışıyorum.
                            Dönüyorum ve yanıyorum.
                            Sanmayın ki yüksek kaygılarınızı küçümsüyorum.

                            Sylvia Plath (1932-1963, ABD)


1 yorum:

  1. kitap zamanı gelmedi mi Nilgün? Kelimelerin biraz da dijitalin soğukluğuna değil kitap sayfalarının kokusuna karışsın di mi...
    Not: Edebiyat yazılarınla daha mı güzelleşti ne:)
    Yüreğine sağlık.

    Necla

    YanıtlaSil