1 Mart 2012 Perşembe

Tutku ve zeytin ağacı

Zeytin ağaçlarının çekici ve huzur veren bir yanı vardır. Çocukken evimizin tam karşısında kalın gövdeli, görkemli bir zeytin ağacı vardı. Sabah gözümü açar açmaz camdan dışarı bakar onun orada öylece kollarını açmış beni bekleyip beklemediğine bakardım. Sanki bir gün ayaklanıp ben terkedecek sanırdım. Ama o hiç gitmemiş, sabah akşam benim onu gözetlememi beklemişti.
 
Bir gün babamdan o zeytin ağacının en kalın dalına bir salıncak kurmasını istemiştim. O günden sonra aramızdaki bağ daha da anlam kazanmıştı. Babamla değil, zeytin ağacıyla. Zira babamla aramızdaki tüm meseleler o öldüğünde sona ermişti.
 
Zeytin ağacı diyordum. Sabahları neşe içinde uyanmam için artık makul bir sebebim vardı. Herkes uyurken zeytin ağacına koşar saatlerce sallanırdım. Finali her zamanki gibi müthiş yapardık. Ben salıncağın ipini tepeme doladıkça dolar, sonra kendimi ters yöne, salıncağın akışına bırakırdım.
 
Salıncak beni bütün gücü ve sevgisiyle en uzak yerlere savururdu. Birlikte hiçbir şeyi düşünmeden gökyüzünde uçardık. Tüm dünya geriden hayranlıkla bizi seyrederdi. Ayaklarım yere bastığında başımın dönmesi önce beni sendeletir, sonra yere yuvarlanırdım. İçim dışıma çıkana kadar kusardım. Bu yüzden sabahları kahvaltı yapamadan okula gitmişliğim çoktur hatta.
 
Çok parlak bir öğrenci olamayışım sırf bu tutkum yüzündendir.
 
Bana bu kadar büyük bir acı vermesine rağmen zeytin ağacından hiç vazgeçmedim. Vazgeçemedim. Hayatı bir zeytin ağacı tutkusuyla yaşadım durdum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder