22 Mart 2012 Perşembe

Ayakkabı kimin derdidir?


Birkaç defadır rastlıyorum ona. Camdan bakarken tesadüfen görmüştüm. Sıradışılar çabuk fark edilir. Ya da ben çabuk keşfederim, bilmiyorum.


Çünkü apartmanın benden eski sakinlerine sorduğumda önceleri görmezken, ben söyledikten sonra görmeleri pek normal değil.




Genellikle hafta sonları takılıyor bizim evin etrafında. Tupturuncu, dizlerini geçen bir sabahlık, altında füme renginde pijama, ayağında terlik, elinde tüten sigarası ile tüm insanlığa sosyolojik bir mesaj verdiğini düşünüyorum.

Bukowski bizimkini görse; “kim lan bu karı? Aklınca kendini bana rakip mi görüyor şimdi bu?” der miydi, derdi.


Kimseyle konuştuğunu görmediğim gibi, böyle bir çabası da yok. Dünya yeni keşfedilmiş bir gezegen, o da uzay mekiğiyle zoraki gönderilmiş ilk canlı. Her seferinde aynı şeye ilk kez görüyormuş gibi bakması yok mu? Öldürür insanı!


Aşina olduğu tek şey, elindeki tütün. Öyle derin bir çekişi var ki, görsen hayatta sigarayı bırakacak en son insan dersin.


Çok ilginçtir, saçları her defasında  boyalı. Sapsarı hatta. Kadın; her evrede kadın olmaktan vazgeçmiyorsa benim gözümde tam kadındır vallahi de billahi de. Şu da olabilir:  Hayırlı evlatları vardır misal. Anneciklerine kıyamayıp sırf kendini iyi hissetsin diye, dip boyası geldikçe boyayan evlatlardır bunlar. Bir tür hakkaniyet!  Sonracığıma; her boyanmanın ardından kendini bir parça iyi hisseden alzaymırlı yaşlı kadının kendini halkın arasına karışmaktan alamaması gibi kadınsı bir şovdur belki de. Misal yani.


Ayakkabı mı? Yok canım, daha neler. Ayakkabı dünyayı umursayan insanların derdidir. Bir gün takılayım peşine diyorum. Camdan gördüğüm an, terliklerimi ayağıma geçirdiğim gibi yanında alayım soluğu. Bir çay bahçesine götüreyim, bir çay ısmarlayayım. Uzun uzun anlattırayım ne yaşadıysa. Deştim, anlatmadı mı, ben anlatırım n’em varsa, n’em kaldıysa.



1 yorum: