1 Mart 2012 Perşembe

Mapushane

Yıl bilmem kaç. Bir kış akşamı Rize’nin bir köyünde bir kuzine etrafında yaşlı ama yaman bir Karadeniz kadınıyla sohbet ediyoruz. Kadın, bana yıllar evvel başından geçen bir hadiseyi hararetle anlatıyor:
 
 Köy meydanında kocasının sille tokat dövüldüğünü haber alınca bahçede ot kesmeyi bırakıp soluğu orada almış. Arkadan yanaşıp, belindeki orağı çektiği gibi, kocasını döven adamın boğazına dayamış. ...Netice; kocayı kurtarmış. Kurtarmış kurtarmaya da adam öldürmeye kastetmekten iki yıl yemiş. Aslında ben onu kastetmemiştim diyor ve gülüyor.
 Karadeniz kadını her yaşta muzip. Bu hikâyenin peşinden sordum:
 
 Peki zor olmadı mı mapushane damlarında gün akşam etmek? Olur mu hiç, dedi. Ömrümün en dinlenmekli iki yılıydı o. Ne bağ var ne bahçe var. Ne çocuk, ne yemek, ne de temizlik yapmak var. Gelsin çaylar, gitsin tütün. Muhabbet desen gırla! Sigarasından derin bir nefes çektikten sonra ekledi: Hayatımda yaptığım tek doğru işti o.
Demem o ki, şöyle bir, bilemedin iki yıllık bir molaya feci şekilde ihtiyacım var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder