Birkaç defadır rastlıyorum
ona. Camdan bakarken tesadüfen görmüştüm. Sıradışılar çabuk fark edilir. Ya da
ben çabuk keşfederim, bilmiyorum.
Çünkü apartmanın benden eski
sakinlerine sorduğumda önceleri görmezken, ben söyledikten sonra görmeleri pek normal
değil.
Genellikle hafta sonları takılıyor bizim evin etrafında. Tupturuncu, dizlerini geçen bir sabahlık, altında füme renginde pijama, ayağında terlik, elinde tüten sigarası ile tüm insanlığa sosyolojik bir mesaj verdiğini düşünüyorum.
Bukowski bizimkini görse; “kim
lan bu karı? Aklınca kendini bana rakip mi görüyor şimdi bu?” der miydi, derdi.
Kimseyle konuştuğunu
görmediğim gibi, böyle bir çabası da yok. Dünya yeni keşfedilmiş bir gezegen, o
da uzay mekiğiyle zoraki gönderilmiş ilk canlı. Her seferinde aynı şeye
ilk kez görüyormuş gibi bakması yok mu? Öldürür insanı!
Aşina olduğu tek şey,
elindeki tütün. Öyle derin bir çekişi var ki, görsen hayatta sigarayı bırakacak en son
insan dersin.
Çok ilginçtir, saçları her defasında boyalı. Sapsarı hatta. Kadın; her evrede kadın
olmaktan vazgeçmiyorsa benim gözümde tam kadındır vallahi de billahi de. Şu da
olabilir: Hayırlı evlatları vardır
misal. Anneciklerine kıyamayıp sırf kendini iyi hissetsin diye, dip boyası geldikçe
boyayan evlatlardır bunlar. Bir tür hakkaniyet! Sonracığıma; her boyanmanın ardından kendini bir
parça iyi hisseden alzaymırlı yaşlı kadının kendini halkın arasına karışmaktan
alamaması gibi kadınsı bir şovdur belki de. Misal yani.
Ayakkabı mı? Yok canım, daha neler. Ayakkabı dünyayı umursayan insanların derdidir. Bir gün takılayım peşine diyorum. Camdan gördüğüm an, terliklerimi ayağıma geçirdiğim gibi yanında alayım soluğu. Bir çay bahçesine götüreyim, bir çay ısmarlayayım. Uzun uzun anlattırayım ne yaşadıysa. Deştim, anlatmadı mı, ben anlatırım n’em varsa, n’em kaldıysa.
bende tanık olmak isterim:)
YanıtlaSil