İnsanlığın en büyük
rüyası ölümsüzlüktür.
Çoğumuz dünyaya bir dizi çocuklar getirerek, ismimizin yeryüzünden silinmeyeceğine inanır, yüksek egolarımızı bu şekilde tıka basa doyurmuş oluruz.
Bu sayede çocuklarımız benliklerimizin birer uzantısı olarak yaşamlarını sürdürürler.
Çoğumuz dünyaya bir dizi çocuklar getirerek, ismimizin yeryüzünden silinmeyeceğine inanır, yüksek egolarımızı bu şekilde tıka basa doyurmuş oluruz.
Bu sayede çocuklarımız benliklerimizin birer uzantısı olarak yaşamlarını sürdürürler.
Farkındayım, bu gece
biraz fazla acımasızım.
Çocuk sahibi olmayı
dilemek, bana kalırsa hayatın en büyük bencilliğidir. Sosyal, global, dini,
uhrevi veya manevi güdülerle çocuk sahibi olanlar da vardır elbette. Sözüm onlara değil.
“Ölmeden evvel bu
dünyaya bir kitap bırakmak istiyorum” derken, gözlerinin ışıldaması bu
yüzdendi. Aile kurmak ve anne baba olmanın dayanılmaz ağırlığı…
Hayır, bunların hiç
biri onun bünyesine uygun değildi. Kaçımızın uygundu gerçi. Tek fark o bunun
farkındaydı sadece.
Onu çok iyi
tanıyordum. Türkçe’yi onun kadar iyi kullanan, bir o kadar entelektüel, zekâsı
kadar kalemi de keskin ve kıvrak birinin, kendi adıyla sanıyla bu nalet dünyaya
bir kitap bırakma arzusu, bence bütün insanlık için sadece bir lütuf
sayılabilirdi.
“Bir aile kuracak,
çoluk çocuk sahibi olacak yapıya sahip değilim. Yalnız bir kitap yazmadan da
ölmek istemiyorum açıkçası”
Bu cümle ile
çarpılmıştım. Kaçımız, evvelinde bu sorguyu yaptık kendimizde? Bazen sırf sosyal
baskılardan sıyrılmak için doğurulmuş, içimizden fışkıran anne baba olma
sevdası yüzünden doğmuş; yığınla ortalıkta sürünen mutsuz, şımarık, düşük
özgüvenli veya memnuniyetsiz çocuk silsilesini görünce, insanlığın bu iz
bırakma işini biraz fazla abarttığını düşünüyorum.
Bilmiyorum. Eskiden
bildiğim her şeyin şimdi bir hiç olduğunu bilmek bir yana, bir zamanlar çok
arzu ettiğim ama artık pek umursamadığım, bir gün her şey ve hepimiz gibi yok
olup gidecek olan dünyaya bir kitap bırakma hayalimi, neden bilgisayarımdaki
“ertelediklerim” dosyasına kaydetmiş olduğumu dahi bilmiyorum bugün.
Nilgüncüğüm, zamanım yettikçe, yazılarını ve küçük hikayelerini beğeniyle okuyorum. Özellikle bu yazını çok beğendim. Bu konuya ne kadar doğru yaklaşmışsın. Bu mutsuz, şımarık, özgüveni düşük yeni nesil, maalesef bizim neslin çocukları. Bizler bu derece memnuniyetsiz ve özgüvensiz değildik diye hatırlıyorum.
YanıtlaSilBu arada, kitap yazma hayalinin, er geç gerçeğe dönüşeceğinden de eminim, bu konuda sana güveniyorum.
vay vay vay canına diyorum yine alkışlarımı tutamıyorum :)
YanıtlaSilbir düzelme isteyebilir miyim? haddime olmayarak... türkçeyi güzel kullanmak adına... yazıdaki 'nalet' kelimesini 'lanet' olarak düzeltirseniz iyi olur..
YanıtlaSilyazı herkesi düşündürmesi gereken ve ister istemez düşündüren bir yazı... elinize sağlık!