Biz zamanlar yani tek
kanallı yıllarda gece 24’ten sonra TRT’nin İstiklal Marşı ile kapanışını takip
eden saatlerde ekranı karıncalar istila ederdi. Herkes uyuduktan sonra oturur
saatlerce o karıncalanmayı izlediğimi bilirim.
Televizyon bana bu mesajı ile günün artık sona erdiğini anlatmaya çalışırdı. Ama ben bunu bir türlü anlamak istemezdim. O karıncalarla aramda duygusal bir bağ oluşurdu.
Televizyon bana bu mesajı ile günün artık sona erdiğini anlatmaya çalışırdı. Ama ben bunu bir türlü anlamak istemezdim. O karıncalarla aramda duygusal bir bağ oluşurdu.
Üçüncü boyuta geçer,
aklımdan sonunu benim bile bilmediğim bir takım hikâyeler uydurur, onları
izliyormuş gibi yapardım. Bu hikâyelere öyle inanırdım ki finali yapmadan
uykuya geçemezdim.
Yo yoo! Biz şizofren
değiliz asla. Sadece hayat bazen yoruyor ve kalk artık ekranın karşısından
diyor. Ama ben halen uslanmamış olmalıyım ki, hikâyemi her seferinde ısrarla
kendim sonlandırmak istiyorum. Belki de bu yüzden her seferinde yazmayı tercih
ediyorum.
Yazmak; kaderin
rotasını değiştiren bir dümen.
Ben de bu dümenin
kaptanı.
Sadece içimde kalmasın, bunu söyleyeyim de öyle uyuyayım diye yataktan kalktım.
İyi geceler, dağılabilirsiniz şimdi.
Yer: Kanepem
Saat: gece yarısı teheccüt vakti suları
Sadece içimde kalmasın, bunu söyleyeyim de öyle uyuyayım diye yataktan kalktım.
İyi geceler, dağılabilirsiniz şimdi.
Yer: Kanepem
Saat: gece yarısı teheccüt vakti suları
ne güzel gönlünüzden geçenleri gelişine yazmak buralara..çok uğraşıp bir türlü yapamadığım güzellikte..
YanıtlaSil