17 Mayıs 2012 Perşembe

Gözlük - yazar ilişkisi


Yazar Calvino'nun "Bir miyobun hikayesi" pek bir meşhurdur. Hikayenin kahramanı tıpkı benim gibi bir miyoptur. Yıllar geçmesine rağmen ilk aşkını unutamamış, sırf onu yeniden görmek umuduyla, günün birinde memleketine gitmeye karar vermiştir. Yalnız miyop olmasına rağmen hiç gözlük kullanmamıştır. Kasabaya giderken sevdiği kızı tanıyabilmek umuduyla bir gözlük satın alır ve gençliğinin geçtiği sokaklarda dolaşmaya başlar.

Yolda karşılaştığı öğretmeni onu tanımaz, gözlüklerini çıkarınca tanır.
Sevdiği kızın da tıpkı hocası gibi onu tanımayacağını düşünür ve gözlüksüz dolaşmaya karar verir.Bu defa da o kimseyi tanımaz. Hikaye bu şekilde ilerler.

Hikayedeki miyop gibi, gözlüklü günlerime geri döndüm ben de. E çimen yeşili lenslerimin liğme liğme olduğunu görünce tasarruf da bir yere kadar dedim. 

Gözlüklerin beni daha yaşlı göstereceğini düşündüğümden, başlarda biraz tırsıyordum açıkçası. Her kadın gibi benim de sayısal ve estetik kaygılarım vardı zira.

Neyse işte, velhasıl kelam gittim kendiciğime entel dantel bir gözlük aldım.
Meğer gözlük bir yazar aksesuarıymış da haberim yokmuş. Bundan böyle başımın üstünde yeri var kendilerinin.


Herkesler, böyle tam yazar olmuşsun bak şimdi deyince, anladım ki tam yazar olmak için canımı dişime takarak, gözlerimin feri gidene kadar çalışıp kitap yazmama hacet yokmuş.

Yalnız biri “Aaa! Elif Şafak gibi olmuşun vallahi de billahi de” deyince gece yarısı yolun ortasında gözlerine araba farı tutulmuş tavşan kadar şaşırdım.

Ne bileyim daha evvel Bir Tolstoy’a, bir Dostoyevski’ye benzetildiğim çok olmuştur ama Elif Şafak’a benzetilince eşekten düşmüş masum bir karpuz gibi hissettim kendimi.
Yazmaktan soğudum yeminle.

1 yorum:

  1. Çok hoş olmuş..
    Böyle akşam çayının yanında, gevşek gevşek okuna!
    Yanında bide çıt çıt :)

    (Yeni gözlükleriniz hayırlı olsun:))

    YanıtlaSil