30 Mayıs 2013 Perşembe

Yazdım bir kenara


Şu ana kadar çok okunan herhangi bir Edebiyat dergisinin dikkatini çekememiş olmam, benim sönük bir yazar olduğumu gösterir mi? Hayır.

Bu, çok önemli mi peki?

Değil. Sonuçta az da olsa kendi çapımda bir okur kitlem mevcut. Ha yüz kişi, ha yüz bin kişi. Sonuçta yazar kişisi; yazısını bir tek kişi için yazar. Rakamlar sanıldığı kadar ehemmiyet taşımaz dostumcumlarım.

 

Misal ben yazı yazarken, beni en iyi anlayan, bir o kadar da seven bir dostumu karşıma oturtup onunla konuşuyormuşum gibi yazıyorum. Arada bir, çay kahve filan bile sorduğum oluyor. O derece şizofrenik bir aktivitedir yazmak.

 

Neyse efendim, mevzu dağılmasın. İnsanlar üzerinde gerek kelimelerimin, gerek davranışlarımın çarpıcı bir etkisi olduğuna inandırdılar beni. Sıradan biri olduğumu defaatle dillendirmeme rağmen üstelik. Tek geçerli nedenleri ise; bu ülkede her kadının ortalama başına gelebilecek envai çeşit hadiselere maruz kalıp, bunlardan ustalıkla paçayı kurtarabilmiş olmam. Namım Zeyna’ya kadar çıktı netekim. İyi bir şey tabi. Kabarabilirsin sen de kel Fatma diye diye kabardım. Telkin mühim mevzu canlarım. Aksatmamak lazım.

 

Şimdi vereceğim örnekle kanınızın çekildiğine, narsizmimin kök hücrelerinize kadar nasıl nüfuz ettiğine bire bir şahit olacaksınız.

 

Bundan iki üç yıl kadar evveldi. Rahmetli kayınvalidem epey bir rahatsız ve hasta yatağındaydı. On iki evladı, tüm gelinleri, damatları, torun torbaları başına toplanmış, moraller sıfır. İşin en kötü yanı da kayınvalidemde zuhur eden bilinç kaybı. Etrafındaki hiç kimseyi tanımıyor, geçmişe dair hiçbir hadiseyi anımsamıyor. Kendisine sorulan sorulara anlamsız bakışlarla cevap veriyor filan.

 

Büyüktür, atadır deyip iş çıkışı ben de bulunduğu eve geçmiş olsuna gittim. Odada ağır, yarı matemsi bir hava. Bir anda hasta dahil tüm gözler kapıda beliren bana çevrildi. Çünkü kapıda beliren bendim. Ben kendim. Mümkün olsa ben bile bana bakacaktım. Kalabalık ve bol tanıdıklı bir ortama giren en son kişi en cesaretlimizdir çok afedersin. Kayınvalidemin beni görünce gözlerinin çakmak çakmak oluşu bir yana “Nilcuuuunnnn!”  nidası kulağımda zınladı. Üstelik sadece benim değil, tüm salondakilerin.  Hangi açıdan nasıl bir etki bırakmış olabileceğim konusuna girecek değilim. Orası okuyucuyu ırgalamaz.

 

Salonda üzerimde kilitlenen bakışlara döndüm ve haklı bir gururla dedim ki “Gördünüz işte sevgili Romalılar! Ben u-nu-tu-la-cak ka-dın de-ği-lim!”

 

Salonda gülüşmeler filan. Trajikomik tabi. Sen tut besleyip büyüttüğün on iki evladı, bilmem kaç damadı, bir o kadar gelini bir kalemde sil at kafandan, beni pamuklara sar sarmala  muhafaza et. Kainatta tesadüfe tesadüf edilmez canlarım. Bunu yazın bir kenara. Zira ben yazdım an itibarı ile.

 

Bir gün keşfedileceğim ama belki o gün ben bu fani dünyadan çok uzaklarda olacağım. Çok hüzünbaz bitti lan bu yazının sonu. Böyle planlamamıştım oysa ki.

 


 Beng beng lükü lüüü!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder