İnsanın dünyası işiyle evi arasındaki iki kilometrede zuhur ediyorsa, haliyle kendi mıntıkana yoğunlaşırsın. Bu gayet insani bir duygu durumudur. Ne zamandır dile getirmeyi düşündüğüm bir mevzu var çok afedersin.
Şimdi benim bu her mesai dönüşü kendimi, kendi cehennemime
atmak için bindiğim dolmuş var ya, Erikli-1 olan hani. Çünkü Erikli-2’yi sadece
en radikal kararlarımı almak için kullanırım. Öyle bir misyonu var zihnimde
Erikli-2’nin. Canım Erikli-2.
Konumuza dönelim. Bunu, oturma eylemimi gerçekleştirdiğim
yerden uydurmuyorum. Dayandığım sağlam veriler var. Aydın Şoförler
Otomobilciler Otobüsçüler ve Minibüsçüler Odası’nın yönetmeliği gibi mesela.
Bir çok kez başıma
geldi, gelmeye de devam edecek. Bir buçuk lirayı uzatıyorum, efendi efendi
yirmi beş kuruşun gelmesini bekliyorum. Mesafe daraldıkça, ben de daralıyorum.
O yirmi beş kuruş buraya gelecek! Kafam güzel. Ayran içmişim. Gelmiyor. Son yüz
metre kala bir atak yapıp şoföre hatırlatıyorum “Şey ben bi öğretmen uzatmıştım
da, yirmi beş kuruş gelmedi halen”
Hoopss! Bazı
kelimeler bazı anlamlara gelmiyor albayım. Alayım ben yirmi beş kuruşumu.
Şoförün manidar bakışları eşliğinde yolcular elden ele parayı bana uzatıyor.
Yanımda oturan eleman, komşuluk hissiyatıyla karışık, beni
desteklemek zorunluluğu altında ezim ezim ezilirken “E tabi, mevzu beş kuruş,
on kuruş mevzusu değil, hakkını bir kuruş da olsa almanın anlam ve önemi”
Çayım soğumuş, çayın altını yakıp gelicem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder