6 Mayıs 2013 Pazartesi

Kriz yönetimi


Hafta sonu şehir dışından bizim oğlan geldi. Yeğenim. Mutfakta kahve içerken hadi çağır şu kız arkadaşını da bir görelim in midir, cin midir, diye teklif ettim. Kız on dakikaya bizim evdeydi. Şimdiki kızlar, ömrün üç günlük olduğunu genç yaşlarına rağmen erken idrak etmiş olmalılar ki hızlı düşünüyor, hızlı karar veriyorlar. Ya da ben tutucu bir gençtim.

Mümkündür. Böyle olmasa ilk erkek arkadaşıyla evlenen kadın kervanına girmezdim. Neyse, ufak tefek, sesi zar zor çıkan, düz bir kızdı karşımdaki. Az mahcup, çokça sıkılgan. Üzerinde görücüye çıkmış kızların anlamlı, bana göre anlamsız sayılabilecek telaşı vardı. O yaşta kim olsa  telaşlanırdı. Şu yaşımda olsam telaş yapmam ayrı konu. Çok da tınn, der fütursuzca içerdim kahvemi sigaramı.

Bir ara sevdiği çocuğa su vermek için masadan kalktı kız. Tam o sırada ayağı takıldı ve halıya yapıştı. Görmemezlikten geleyim dedim olmadı. Çünkü masada dört kişiydik. Dördümüzün de görmeme ihtimali yok denebilecek kadar azdı. Önce bir kahkaha patlatayım, üzerine uçuş takımlarını açsaydın keşke gibisinden saçma sapan espriler yapayım ortam gevşesin filan diye düşündüm. Esprinin mantıklısı olmazdı, vazgeçtim. Kız bunu kaldıramayacak kadar utangaçtı, kıyamadım.

 İlk izlenimde itici bir teyze yaftası yememek için kalkıp suyu masaya koymakla yetindim. Bizim oğlan sakin çocuk. Kız düştü, yerde çırpınıyor, o oturduğu yerden gülüyor. Ben erkek olsam, nezaket gösterip yerimden kalkar onun elinden tutar, bir şeyin yok ya aşkım der, yerine oturtmaya filan kalkışırdım. İyi ki erkek doğmamışım. Fazlaca yıpranırdım. Ben ısrarla konuyu değiştirme atakları gösterirken, zavallı kızcağız halen düşmemin tefsirini yapmakta direniyordu. “Sabahtan beri koşturuyorum, sınavdan çıkıp iki dolmuş değiştirip buraya geldim, sanırım tansiyonum düştü.” Yahu kızım olur! İnsan bu. Düşer de kalkar da. Uzatma işte. Olur öyle, demekle yetindim.

Üniversiteydim. Sevdiğim çocuk kaldığım yurdu aramış, beni saat bilmem kaçta yurdun karşısında beklediğini söylemişti. O zamanlar cep telefonu denen illet olmadığı için, gelen telefonlar yurdun bütün katlarında bas bas anons edilirdi. Kimin çıktığı var, kim yalnız herkes bilirdi. Her şey şimdiye göre daha meşruydu. Bu, iyi mi kötü mü tartışılır.

Mevsimlerden yazdı. Ne söylesem azdı. İçim kıpır kıpırdı. Kelebekler gibi uçuyordum. Dünyanın algısının çok dışında bir taşralı, henüz derinliklerde boğulmamış, sevginin demir zırhından emin adımlarla yurdun kapısına indim. Sevdiğim çocuk yolun karşısında durmuş beni bekliyordu. Karşıya geçecektim ve güzel bir gün geçirecektim.

Umut ne güzel bir şeydi. Hayal ettiğiniz anı, yaşamışlık hissi verir. Mutluluk katlandıkça katlanır. Yurt binasının hemen yanına bir bina yapılıyordu ve ben az sonra o inşaatin önünden geçecektim. Kendimi süper Mario gibi hissediyordum. Yok yok, kesinlikle dünyanın en güzel kızı bendim. Bir Hülya Koçyiğit edasıyla yürüyordum. Tam inşaatin önündeydim. Aniden kafamdan aşağı boca edilen bir şeyler hissettim. Ne olduğunu anlayamadım önce. Allah’ın sopası mı lan bu, diye düşündüm.

Çünkü anamgiller beni oraya okuyup adam olayım diye göndermişlerdi. Ben eşeklik ediyordum. Üstüme başıma baktım. Baştan aşağı harç olmuştum. Tamam, belki heykeli dikilecek biriydim. Bu benim fikrimdi ve bunu inşaat işçileriyle daha evvel paylaşmadığıma emindim. İnsan bir şeyden çok emin olsa da, illa onay bekliyor işte. Nebleyim.

Biraz daha orada öyle durursam, kızgın güneşin de etkisiyle yurdun önünde, kendi heykelini kendi dikmiş bir şapşalın timsali olarak ölümsüzleşecektim. Yolun karşısına baktım. Çocuk halen orada korkuluk gibi durmuş bana bakıyordu. Bence zekamı test ediyordu. Vereceğim tepkiye göre, benimle evlenip evlenmeyeceğine karar verecekti. Kriz yönetme becerimi ölçüyordu. Renk vermedim. Veremedim. Yüzümün kızardığı, üzerime dökülmüş bir varil harçtan kamufle olmuştu çünkü.

Hiç vakit kaybetmeden yolun karşısındaki elemana el salladım. Bu el sallamanın içeriği mesaj doluydu. Yani “şu an rezil olmuş olabilirim ama halen özgüvenim tam”  Kendimi seviyordum. O da el sallayıp özgüvenimi onayladı. Asıl ben onu test etmiştim işte. Bakalım o, krizi nasıl yönetiyordu. El sallamasaydı fişini çekecektim. Dirençli çıkmıştı. Bir daha da terk etmeye bahane bulamadım. Ani bir U dönüşüyle yurda geri döndüm. Gece yarısına kadar yurtta ismim anons edildi durdu. Bütün günü yorganın altında geçirmiştim.

1 yorum:

  1. Mevsimlerden yaz, ne söylesem az
    içim kıpır kıpır oldu, Nilgün sen çok yaşa/yaz :-)
    KORAY.

    YanıtlaSil