Bugün mahallede aylak aylak gezinirken iki yakışıklı delikanlıyla
karşılaştım. Oldukları yerde mıh gibi çakılmış, dikkatle önce bana, sonra birbirlerine bakıyorlardı. Acaba arkamdan gelen biri var da ona mı bakıyorlar düşüncesiyle arkamı dönüp yolu kolaçan ettim. Yok, ardımdan gelen giden yoktu. Bildiğin bana bakıyorlardı. Yüzlerinde biraz şaşkın, aslında bir şey söyleyecekmiş de söylemeye çekiniyorlarmış gibi
bir ifade vardı.
Bense kendimden emin bir tavırla, Kıvanç Baldantatlıtuğ ile Mahmut Tuncer
tiplemesi arasında sıkışmış, ne tarafa ait olacağına henüz karar verememiş
halde olan gence döndüm ve “noldu genşler, bi karın ağrınız mı var sizin?” deyiverdim. İçlerinden biri, yani Kıvanç Baldantatlıtuğ ile Mahmut Tuncer arasında
sıkışıp kalmış olan tip değil, diğeri “Siz
Nilgün Şahsi değil misiniz, hani şu yazar olan” diye sordu..
Ehehue.. Tabi şöhretim dağları bayırları aşıp tee
bizim mahalleye kadar gelmişti demek. Hep bugünü beklemiştim. O değil de okur kitlemin orta yaş dışında kimlerden oluştuğunu feci merak ediyordum. Demek yirmili yaşları da kapsama alanıma almıştım. Yirmili yaşlara hitap edebilmek benim yaşımdaki bir yazar için süperkulade bir durumdu. Hafiften kasılarak, “evet genşler, o benim. Yani
Nilgün Şahsi.
İşte şöhret böyle bir şeydi. Bir alzaymır hastası gibi
dolaşırsınız ortalıkta. Herkesler sizi tanır, siz kimseyi tanımaz etmezsiniz. O an
bir tuhaf olmuştum. Kibirlenmiş miydim lan yoksa. "Bak akıllı ol, hadis madis var
bu konuda. Kalbinde zerre kibir olan cennete giremez filan derdi bizim lisedeki dinci" diye kendi kendime telkin pompalamaya başladım. O sırada gayri ihtiyari suratıma tütün kolonyası kokusu çarpmıştı. Çünkü bizim dincinin aklımda kalan tek özelliği; sınıfa girdiğinde burnumuzun direğini kıran, her sabah tıraştan sonra başından aşağı boca ettiğine inandığım SERVET tütün kolonyası zulmüydü. Evet, bu düpedüz bir zulümdü.
Zihnimdekileri kişkişleyip elemanlara döndüm.
Zihnimdekileri kişkişleyip elemanlara döndüm.
Sonra, bir elimi cebime soktum, diğerini de iki yağız delikanlıdan birinin omzuna atarak
dedim ki “bakın genşler herkes aynı soruyu soruyor, kitap ne zaman çıkıyor
filan diyecekseniz biliyorum, fakat bu işler aceleye gelmez. Hem zaten henüz
sponsor bulabilmiş değilim, ufak tefek teklifler yok değil ama ehemmiyetsiz
şeyler bunlar. Böyle nebleyim bomba bir şey bekliyorum belki de”
- Yok apla, biz şu aşağıdaki marketin yanındaki Arçelik
dükkanının elemanlarıyız. Mart ayından mı ne bir ödemeniz, daha doğrusu
ödememeniz kalmış. (bu arada kendi aralarında bıyık altından gülüşmeler filan,
ayıp yaa) Patron, görürseniz yolda sokakta, bi uğrasın dükkana dediydi. Telefonu
da yanlış mı vermişsiniz, biz mi yanlış yazmışız bilemedik ama öyle bir numara
yok deyip duruyor operatör. Ha, bir geldiğinizde de orada burada yazılarınızın
yayınlandığından bahsetmiştiniz, o kalmış aklımızda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder