19 Mayıs 2013 Pazar

Şöhret ateşten gömlek


Bugün mahallede aylak aylak gezinirken iki yakışıklı delikanlıyla karşılaştım. Oldukları yerde mıh gibi çakılmış, dikkatle önce bana, sonra birbirlerine bakıyorlardı. Acaba arkamdan gelen biri var da ona mı bakıyorlar düşüncesiyle arkamı dönüp yolu kolaçan ettim. Yok, ardımdan gelen giden yoktu. Bildiğin bana bakıyorlardı. Yüzlerinde biraz şaşkın, aslında bir şey söyleyecekmiş de söylemeye çekiniyorlarmış gibi bir ifade vardı.

 

Bense kendimden emin bir tavırla,  Kıvanç Baldantatlıtuğ ile Mahmut Tuncer tiplemesi arasında sıkışmış, ne tarafa ait olacağına henüz karar verememiş halde olan gence döndüm ve “noldu genşler, bi karın ağrınız mı var sizin?” deyiverdim. İçlerinden biri, yani Kıvanç Baldantatlıtuğ ile Mahmut Tuncer arasında sıkışıp kalmış olan tip değil, diğeri  “Siz Nilgün Şahsi değil misiniz, hani şu yazar olan” diye sordu..

 

 Ehehue.. Tabi şöhretim dağları bayırları aşıp tee bizim mahalleye kadar gelmişti demek. Hep bugünü beklemiştim. O değil de okur kitlemin orta yaş dışında kimlerden oluştuğunu feci merak ediyordum. Demek yirmili yaşları da kapsama alanıma almıştım. Yirmili yaşlara hitap edebilmek benim yaşımdaki bir yazar için süperkulade bir durumdu. Hafiften kasılarak, “evet genşler, o benim. Yani Nilgün Şahsi.

 

İşte şöhret böyle bir şeydi. Bir alzaymır hastası gibi dolaşırsınız ortalıkta. Herkesler sizi tanır, siz kimseyi tanımaz etmezsiniz. O an bir tuhaf olmuştum. Kibirlenmiş miydim lan yoksa. "Bak akıllı ol, hadis madis var bu konuda. Kalbinde zerre kibir olan cennete giremez filan derdi bizim lisedeki dinci" diye kendi kendime telkin pompalamaya başladım. O sırada gayri ihtiyari suratıma tütün kolonyası kokusu çarpmıştı. Çünkü bizim dincinin aklımda kalan tek özelliği; sınıfa girdiğinde burnumuzun direğini kıran, her sabah tıraştan sonra başından aşağı boca ettiğine inandığım SERVET tütün kolonyası zulmüydü. Evet, bu düpedüz bir zulümdü.
Zihnimdekileri kişkişleyip elemanlara döndüm.

 

Sonra, bir elimi cebime soktum, diğerini de  iki yağız delikanlıdan birinin omzuna atarak dedim ki “bakın genşler herkes aynı soruyu soruyor, kitap ne zaman çıkıyor filan diyecekseniz biliyorum, fakat bu işler aceleye gelmez. Hem zaten henüz sponsor bulabilmiş değilim, ufak tefek teklifler yok değil ama ehemmiyetsiz şeyler bunlar. Böyle nebleyim bomba bir şey bekliyorum belki de”

 

- Yok apla, biz şu aşağıdaki marketin yanındaki Arçelik dükkanının elemanlarıyız. Mart ayından mı ne bir ödemeniz, daha doğrusu ödememeniz kalmış. (bu arada kendi aralarında bıyık altından gülüşmeler filan, ayıp yaa) Patron, görürseniz yolda sokakta, bi uğrasın  dükkana dediydi. Telefonu da yanlış mı vermişsiniz, biz mi yanlış yazmışız bilemedik ama öyle bir numara yok deyip duruyor operatör. Ha, bir geldiğinizde de orada burada yazılarınızın yayınlandığından bahsetmiştiniz, o kalmış aklımızda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder