4 Ocak 2013 Cuma

İstanbul

Babam kamyon şoförüydü. Günlerce, hatta haftalarca eve uğramadığı olurdu. Çocukken babamı ne zaman özlesem, anneme "Babam İstanbul'a mı gitti yine?" diye sorardım. Çünkü Çukurova'da bir çocuk için uzaklığın en derin anlamı tek bir kelimeydi. İstanbul.
Komşularımıza İstanbul'dan misafirleri gelse, onları meraklı gözlerle uzaylı görmüş gibi seyre dalardık. Ancak kazık kadar olduğumda İstanbul'u gör...ebilmiştim. Yani bir yıl kadar evvel. Soğuk bir aralık akşamında buz keserken havayı, harikulade bir şehirde, güzel insanların gülüşüyle ısınmıştım. Hayal edemediğim kadar muhteşem bir güzellikle karşılaştığımda orada yaşayan insanların gerçekten de ayrıcalıklı ve Tanrı tarafından iyi hallerinden dolayı bu şekilde ödüllendirilmiş olabileceklerini düşündüm. İstanbul'u iki, bilemedin üç kez gördüm. Doyulur mu bilmem o güzelliğe ama ben ölmeden evvel bir kaç kez daha görmek istiyorum. Galata'ya bir kez daha çıkmak, Boğaz'ın gerdanından bir kez daha öpmek, İstiklal'de o ışıl ışıl parlayan lambaların altında tekrar tekrar yürümek, Eminönü'nde yine balık-ekmek yemek, Piyer Loti'den bir kez daha aşkla bakmaK derdindeyim. Demem o ki; ömrümün kalan kısmında öyle çok büyük hayallerim yok. Ne ölmeden önce okunacak 100 kitap, ne izlenesi 100 film. Sadece İstanbul. Ölmeden bir kaç defa daha İstanbul...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder